Bölüm 17 - Mahru

17.6K 838 26
                                    


"Ay! Hoşgeldin kızım! Hoşgeldin! Ne iyi ettin de geldin!" Müstakil evlerden oluşan sitede arkalarda bir evde oturan Melda hanımın ziline basmadan kapıyı açmıştı. Bizi gözetlediğini anlamıştım. İnşAllah yanlış bir hareket de bulunmamışımdır...

"Hoşbuldum efendim, nasılsınız?" deyip elini öpmek için eğildim. Elini öpüp alnıma götürdükten sonra sımsıkı sarılmasına izin verdim. Normalde kendi annemle babam bu kadar samimi davranabilirdi. Ancak müstakbel kayınvalidem bir istisna olabilirdi, değil mi?

Sarılma faslı bittikten sonra ayakkabılarımızı da çıkarıp yabancı olduğum eve yavaş ve temkinli adımlarımla girdim. Arkadan Yusuf gelip, koluma dokundurduğu eliyle oturma odası olduğunu tahmin ettiğim yeri işaret etti ve "Geç şöyle canım, ben yukarı da üstüme daha rahat bir şeyler giyip geleceğim. Yabancı değilsin..." dedi ve yukarı doğru çıktı. Dediğini yapıp oturma odasına girdim. Boş oturma odasında gözüme çarpan o nadide fotoğraflar olmuştu. Hazır kimse de yokken fırsatı değerlendirmek adına şöminenin etrafında yer edinen çerçevelere doğru ilerledim. Ev o kadar büyüktü ki, çok rahat kaybolabilirim ben burada. O yüzden gece boyunca bu odadan çıkmamak benim için daha hayırlı olacak gibi...

Fotoğrafların arasında gözüme ilk çarpan bir aile resimiydi. Fotoğrafta ki adamın Muhammed amca olduğunu ilk görüşte anlayabiliyordum. Hep tanıdığım gibiydi yine. Aralarında Yusuf olduğunu gözlerinden tanıdığım çocukla resim çektirmişlerdi. Ancak bir başka aile fotoğrafı daha gözümü tırmalayınca elime alma gereği duydum. Bu fotoğrafta ortadaki kişi özenle kesilmişti. Tam da Yusuf'un yanında yer alan bir kişi...

"Çok güzel bir köşe değil mi sence de Mahru?" diye oturma odasına pat diye giren Melda hanımı görünce, suratımın aldığı şekili tahmin ettiğim için göz teması kurmadan kafamı sallayarak geçiştirdim. "Evet, çok hoş."

Yanıma hızla yaklaşınca elimdeki çerçeveyi fark etmişti. Benim elimden alıp kendisi uzun uzun baktı fotoğrafa. "Muhammed amca o, değil mi?" diye emin olmak için sorduğum soruya dolu dolu baktığı gözleriyle, olumlu yanıt vermişti.

"Sen çok küçüktün o zamanlar... nasıl hatırlıyorsun?" deyip elinde ki çerçeveye akıttığı gözyaşlarından ağladığını anladım. Ardından Muhammed amcanın bulunduğu kısmı baş parmağıyla okşamaya başladı. Ne için ağladığını anlamış oldum en azından.

"O kadar da sayılmaz... Sadece son birkaç yıl görememiştim onu. Ama hiç de tahmin edemedim, vefat edeceğini." Ellerimi önümde birleştirip diğer resimlere doğru göz atmaya başladım. Daha fazla bir şey konuşmamak en iyisi olacak gibi! "Bizde... bizde tahmin etmiyorduk. Çok hızlı gitti, erkenden yalnız bıraktı... hepimizi..." Konuşmasının arasında burnunu çekmeye başlayınca ağlamasının arttığını fark ettim. Elindeki çerçeveyi bir hışımla çekip aldım ve eski yerine bıraktım. Ardından kolundan tutup ufak bir çekiştirmeyle tekli koltuğa oturttum. Daha fazla ayakta kalması iyi sonuçlar doğurmayabilirdi.

Onun ağlamasına ne dersem yaramayacaktı, bunu bildiğim için karşılıklı tekli koltuklardan birine de kendim oturdum. Bu sırada Yusuf'ta gelmişti ve annesinin ağladığını, benimde karşısında öyle oturduğumu görünce bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı. "N'oluyor burada?"

"Annen... biraz duygusal anlar geçirdi..." deyip topu hiç çekinmeden Melda hanıma attım. Çünkü ben bu konuda hiçbir açıklama yapamazdım. "Anne. Ne oldu?" deyip annesinin dizinin dibine oturdu ve büyük bir ilgiyle, elini tutup öptü. Bugün Yusuf'un ne kadar merhametli ve aslında duygusal olduğunu da anlamış oldum. Dışarıdan göründüğü gibi züppe şımarığı bir çocuk değilmiş, aksine akıllı başlı bir adammış. İlerledikçe, birlikte yürüdükçe onu tanımaya daha fazla zamanım daha fazla fırsatım olacağına eminim. O yüzden yine sabrediyorum, her zamanki gibi...

MAHRU Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin