Bölüm 14 - Mahru

18.6K 911 40
                                    


Bazen sadece yaşadığım bu kadar şeyin arasında varlığını unuttuğum şeyler var mı diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Bir nesne veya bir insan olabilir bu. Ama aklıma gelip gelebilecek tek kişi babam oluyor. Ne zaman ki Yusuf'la annesi evimize geldi, o günden sonra babama karşı hissettiğim mahcupluk duygusu içimi yedi de bitirdi. Oysa ki onları evimize ben bile çağırmamıştım! Ama baba-kız ilişkisinin her şeyden farklı olduğunu herkes bilir... Babamla eskisi kadar sık konuşmadığımızı, hatta öyle ki aynı evde yaşayan ama tanışmayan insanlara dönüştüğümüzü fark edeli çok olmamıştı. Bu duruma sebep bir kişiyi göstermeyeceğim ama bir kişi yüzündendi. Tanımak zor değil... Yusuf...

Odamdan çıkıp yavaşça hole geçtim. Evin bir kısmı karanlık, diğer kısmı da yarı aydınlıktı. Bu evden ayrılmak fikri bile daha şimdiden midemi ayağa kaldırıyordu. Ne yapacağım ben?

Mutfakta ki seslerden babamın da orada olduğu anlaşılıyordu. Saat akşam yemeği için idealdi. O yüzden karnımın acıktığını hissedince mutfağı yoklama ihtiyacı duymuştum. Anlaşılan o ki, acıkan bir tek ben değilmişim...

"Mahru sen misin kızım?" diye daha ben mutfağa girmeden seslenmişti annem. Kadının hisleri kuvvetli! "Evet anne," deyip mutfağın kapısından görünüre ulaşmıştım. Babam anneme yardım ediyordu her zamanki gibi. Bende kollarımı sıvayıp yardım edebileceğim bir şey aradım.

"Bey, onu mu koy dedim ben sana Allah aşkına?" deyip babamla didişen anneme çevirdim bakışlarımı. Büyük bir titizlikle tencerenin içindekileri karıştırıyordu. Babamda masayı kurmaya yardım ediyordu. "Sende hiçbir şeyi beğenmiyorsun hanım!" diye karşılık veren babam suratını asıp tabakları masaya yerleştirmeye devam etti. Bu hallerinin tatlılığına kahkahalarla gülebilirim ama hiç sırası değil...

"Ben de yardım edeyim baba, sen otur istersen?" deyip babama sunduğum teklife yanıt vermemişti. Kendisi çatal kaşıkları almak için çekmecelere yönelmişti. Bende başka bir şey demeden raflardan biberlikleri aldım ve masada ki yerine koydum. Annem tencereyle bitirdiği işine tavayla devam ediyordu. Babamda bardakları, tabakların yanında ki yerlerine koyup kendi yerine oturmuştu... baş köşeye.

Mutfak camını açıp içeriye girmesine izin verdiğim oksijenleri içime içime çekip ciğerlerimi temizledim. Mutfakta ki kasvetli hava insanın içini bunaltıyordu! "Anne salatanın malzemeleri tam mı?" deyip salata kasesinin çatalıyla karıştırmaya başladım.

"Tam o tam, karıştırıp da koysana masaya." Dediği gibi yapıp iyice karıştırdım ve masanın ortasında ki yerine koydum. Masaya bakıldığında her zamanki masaya benzemişti. Bu yüzden rahatlıkla yerime oturdum ve annemin ocağın başında ki son rötuşlarını izlemeye başladım. Benim de böyle yemek yapmayı öğrenmem gerekiyor! Ne yapacağım ben yirmi dokuz gün sonra?

***

Gergin geçen bir akşam yemeği faslından sonra mutfak dip bucak toplanmıştı ve çay demlenip salona servis edilmek üzere götürülmüştü. Orta sehpanın üzerinde her zaman alternatif olarak bulunan çerez tarzı çayın yanında yenebilecek şeylerle beraber çay içen ve televizyon izleyen babam, bir anda bana dönüp, "Bana ne zaman söylemeyi düşünüyordun Mahru?" deyince neyden bahsettiğini bile anlayamamıştım. Anlık bir refleksle elimde ki çay bardağını düşürüyordum az kalsın...

"Neyi baba?" diye şımarmadan sorusuna soruyla karşılık verdim. Elinde ki bardağı sehpaya bırakıp tekrar arkasına yaslandı ve ilk önce anneme sonra da bana bakıp, "Herkesten habersiz düğün tarihi aldığınızı. En son babalar duyar durumunu yaşıyorum her zaman! Neden yaşatıyorsun bunu bana?" dedi. Ama anneme söylediğim akşam o da babama söylemişti zaten, neyi öğrenmeye çalışıyor ki şu anda?

MAHRU Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin