Bölüm 34 - Mahru

12.3K 706 32
                                    


Kızardığından emin olduğum gözlerime gayet kararlı bir şekilde bakan annemin dediklerini idrak etmekte zorlanıyordum. Şaka mı yapıyordu? İlk olayda pes edip, nikah mı bozacaktım? Başımı olumsuz anlamda sağa sola sallayarak ellerimi çektim. Karşısında oturduğum sandalyemden kalkıp camın önüne gittim. Gözyaşlarım hâlâ usul usul yanağımdan akıyordu. Annem de yanıma gelip, elini bu sefer omzuma yerleştirdi. "Annenim ben senin. Kötülüğünü istemiyorum ya kızım!" deyip ıslak yanağımdan öptü.

"Anne saçmalıyorsun! Nerde görülmüş daha ilk günden nikah atıldığı? Böyle bir şey yapamam..." deyip az önce annemin kalktığı yere oturdum yavaşça. Kalbimde sızı kendini tekrar belli etmişti. "Hem Yusuf beni böylece bırakmaz. Bırakamaz..."

Sona doğru kısılan sesimi göz ardı edip odadan çıktı. Her zamanki gibi beni çelişkiye düşürüp odamı terk etti. Dişlerimi sıktığımı farkedip ağrıyan çenemi ovdum. Başım, kalbim, çenem, bacaklarım, kollarım... bütün vücudum bu yaşımda pert olmuştu.

Olduğum yerde kendimi yatağa bıraktım ve ellerimi midemin üzerine koydum. Gözyaşlarım yavaş yavaş azalıyordu. Göğsümdeki sızı ise hızla artıyordu. Gözlerimi kapatıp sertçe yutkundum. Bugün, kriz geçirmeden bitmeliydi(!).

***

Melda anneyle annem, mutfaktan çıkılan balkonda oturmuş çay içiyorlardı. Bende konuştuklarını ancak mutfakta iş yapıyormuş gibi yaparak dinleyebiliyordum. Ancak şu ana kadar duymak istediğim türden konular konuşulmamıştı. Ya bilerek benim gitmemi bekliyorlardı ya da gerçekten istediğim türden konuşulacak konu yoktu...

Yusuf... insanın içini nasıl parçalar bir isim. İsmini duyunca yüreğim ağzıma gelirken, heyecanlanıp elim ayağıma dolaşırken nasıl olur da bana sen sevmeyi bilmiyorsun diyebilir?

İlk defa bir insana böyle kırılmıştım ama şu anda karşıma çıksa... herhalde yelkenleri suya indirirdim. Hatta dayanamayıp koşardım, boynuna sımsıkı sarıldım...

En son dayanamayıp bir bardak su içtim ve odama geçtim. Daha fazla kulak misafirliği yapacak halim kalmamıştı. Odamın kapısını daha kapatamadan çalmaya başlayan telefonumun zil sesini takip ettim. Yatağımın üzerinde bulduğum telefonun ekranında uzun süredir aynı kişinin ismi gözüküyordu.

Gamze'm Arıyor...

Yeşil tuşu kaydırıp telefonu kulağıma götürdüm. "Efendim Gamze?" Önceki günün aksine bugün yine kötü enerjileri üzerimde toplayıp öyle uyanmıştım. Bu yüzden telefonda sesim pek de güzel çıkmamış gibiydi.

"Bir şey mi oldu Mahru? Sesin iyi gelmiyor." Dışarıda olduğu belliydi. Arabalar kornaya basıyordu. Tahminimce korna seslerinin sebebi de Gamze'nin araba kullanışını beğenmeyen şoförlerdi.

"Ne olacak canım? Aynı tas aynı hamam. Melda anne geldi az önce. Annemle balkonda oturdular, çay içiyorlar." Cümlemi bitirince yatağıma uzandım ve konuşmaya böyle devam ettim.

"Ee? Yok mu bir şeyler?"

"Benim mutfakta olduğumu bildikleri için sadece havadan sudan konuştular. Şimdi odamdayım. Kim bilir neler konuşmuşlardır?" Kendi kendime içlenip tekrar merak etmeye başlamıştım. "Sen ne için aradın?"

"Arabadayım bende, seni almaya geliyorum. Güzelce giyin ve aşağıya in. Bekliyor olacağım." Başlıyoruz...

"Gamze en son böyle söylediğinde kendimizi çok alakasız bir yerde bulmuştuk. Hem bugün hiç havamda değilim. Buluşalım ama ben seninle bir şey konuşacağım, o yüzden buluşalım." Karşıdan derin bir üfleme sesi geldi. "İyi Mahru, tamam! Hadi hazırlan." Belli ki bugün de günlük trip dozumuzu alacağız(!).

MAHRU Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin