Bölüm 10 - Mahru

23.1K 1.1K 36
                                    


"Yaklaşık bir saat oldu, siz ancak geldiniz... ne yaptınız oda da o kadar saat, çok merak ediyorum?" Yusuf direksiyonun başında neredeyse on dakikadır aralıksız bir şekilde sitem yapıyordu. Gamze'yi yalnız bırakmamak için onun yanına, arka koltuklara oturmuştum bende. İyiki de arkaya oturmuşum yoksa Yusuf'un bu haline, onun yanında gülemezdim. Dakikalardır yaptığı bütün sitemin boşa çıktığını bilmek hoşuna gitmez ne de olsa...

"Amma konuştun Yusuf. Uzatmana ne gerek vardı?" deyip huyuna değil de zıttına gitmek hoşuma gitmeye başlamıştı, daha şimdiden... annemle babam da böyleler ve onlar... birbirlerine her şeyden çok değer veriyorlar. Acaba? diye düşünmeden edemiyorum hani...

"Şu anda uzatmıyorum, içimdekileri dışarı çıkarıyorum. Yoksa kendimi deli ederim. Deli bir Yusuf'la başa çıkmak, inan güzelim her şeyden daha zor olur senin için!" Ne dedi o? Güzelim? Midemdeki kelebeklerin birbine aşırı hızdan çarparak öldüğünü hissettiniz mi? Tövbe estağfurullah!

"Düzgün konuşman gerektiğini annene söylemediysen ben söyleyeyim Yusuf!" dedikten sonra Gamze'ye çevirdim bakışlarımı. Yanımda kıskıs güldüğünü anlamayacağım sanki! Uzanıp kolunu çimdikledim ancak bu onun susmasını değil de çığlık atmasını sağlamıştı, o ayrı konu!

"Kayınvalidenden bahsederken gözlerinin ışıldadığını dikiz aynasından bile görebiliyorum canım!" Oha! Bu sefer ne dedi öyle? Yok artık...

***

"Bahsettiğim bir yer, burası..." deyip kollarını açabildiğince açtı ve maviliğin berrak havasını derin derin içine çekti. Pekala burası pekte temiz sayılmazdı ancak hava yine de berraktı...

"Geçen seninle buraya geldiğimiz de yanımızda kim vardı hatırlıyor musun Mahru?" deyip ima barındıran gözleriyle Yusuf'u işaret edince bir numara yapmaya çalıştığını anlamıştım, Gamze'nin. Bende bozmadan şakasına eşlik etmek istedim ve "Evet ya! Keşke yine o olsa yanımızda..." deyip bir iç çektim. Tiyatro bölümünü mü seçmeliydim ben?

Bu sırada Bursa'nın İznik Gölü'ne kendini kaptıran Yusuf önce kollarını indirdi ve ardından arkasına dönüp bizim ne yapmaya çalıştığımıza baktı. Anlamış olabilir miydi? Kesinlikle hayır! Ben bile kendime inanmışken... onun inanmaması olası bir durum değil!

"Arasak, söylesek... gelmez mi? Hem ben çok özledim onu. Sen özlemedin mi?"

"Hemde nasıl, burnumda tütüyor kokusu. Ara kız!" Gamze çantasından ustalıkla çıkardığı telefonundan kimin numarasını tuşladı bilmiyorum ama gerçekten de birini aramıştı. Yusuf kuşkucu yüz ifadesiyle neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Yanıma biraz yaklaştıktan sonra yerdeki büyük cüsseli piknik sepetine doğru eğildi ve kapağını açıp içinden malzemeleri çıkarmaya başladı. Gamze aradığı kişinin telefonu açmaması sonucu dudaklarını büzüp, "Açmadı ya!" dedi ve telefonun ekranını kilitleyip çantasına attı. Kendini gerçekten role kaptırıp gidecek diye korkuyorum, o kadar ustaca oynuyor ki...

Eğildiğimiz yerde piknik örtüsünü serip üzerine Yusuf'un el emeği göz nuru yiyeceklerini yerleştirdik ve iyi-kötü sallama çaylarımızı hazırladık. Az önce yaptığımız oyuna karşılık sessizliğini bozmayan Yusuf'tan beklenmedik hareketler görüyor olmak beni şaşırtıyordu doğrusu. Ben esip gürlemesini beklerken o sessiz bir koyun gibi kenarına çekilmişti. Bu da hakkında öğrendiğim bir başka özellik...

"Bu konuda yetenekli olduğun gibi başka hangi konularda başarılısın, anlatsana biraz?" deyip elimdeki sandviç- börek karışımı, yağlı ama doyurucu yiyeceği işaret ettim gözlerimle. Hakkında bir şeyler öğrenebilmenin kısa ve öz yoluydu bu. Bana gözlerini çevirip ciddi misin sen ya bakışlarını yollarken istifini bozmamıştı. Ben nasıl anladım, çünkü tanımaya başlıyorum! "Ne oldu? Soru sordum," deyip bakışlarımı bir Yusuf'un bir de Gamze'nin suratı arasında gezdirip duruyordum.

"Yanlış anladı. Fesat! Fesat!" diyen Gamze'den sonra bir daha düşündümde o kadar da yanlış anlaşılacak bir cümle değilmiş aslında. Ama insan fesat olunca... Gamze'den sonra Yusuf'a tekrar çevirdim bakışlarımı. Muzipçe gülüyordu, ağzındaki lokmayı çiğnemekle uğraşırken. Gülerken kısılan gözlerinin kırışıklığı... Midem yine hareketlenmeye başladı görüyor musunuz?

"Ne yanlış anlaması, ben gayet normal anlamıştım. Siz fesatsanız ben yapayım?" dedikten sonra telefonu çalmaya başlamıştı. Üstüne oturduğu telefonu cebinden çıkarabilmek için elindeki yemeğini bırakıp, ayağa kalktı ve üstünü sirkeleyip telefonunu eline aldı. Arayan kişiyi görünce morali bozulduğunu belli edercesine hemen değişmişti. Hayır yani adamı da o kadar az tanıyorum ki, biriyle husumeti vardı acaba o mu arıyor, desem yalan olacak! Nasıl bir evlilik bu, bir anlasam! Telefonunu açıp yanımızdan uzaklaşmaya başladı ve sinirli bir halde telefondakiyle konuşmaya başladı. Aklıma yazdım, o arayanın kim olduğunu öğrenmeliydim.

"Ya Mahru, ben gideyim mi? Valla ayıp oluyor böyle Yusuf'a." Tövbe ya!

"Saçmalama Gamze! Başka türlü de günah olacaktı zaten. O yüzden ayıpı falan önemli değil." Bu kız bir gün kaybederse bu iyi niyetinden kaybeder, ben söyleyeyim. İlk tanıştığımız gün de böyleydi; saf, temiz, güzel, yüreği kendinden güzel...

"O da doğru ama... neyse tamam."

"Sen neden alelacele bize geliyordun? Onu atladık bak," deyip elimdeki soğumaya yüz tutmuş çayımı içmeye başladım. Sahi ne kadardır elimde bu çay?

"Boşver ya, eve geçince anlatırım ben sana. Sizde kalırım bu gece de," dedikten sonra o da çayını içmeye başlamıştı. Ben son dediklerini bile tam olarak anlayamamıştım. Bir gözüm Yusuf'tayken Gamze'nin söyleyeceklerine konsantre olmamı beklemiyordunuz herhalde. Şu anda bir tek ona konsantre olmuş bir vaziyette onu izliyordum ve bu hararetli konuşmadan duyabildiğim ufak tefek bir cümle de zaten küfür içeriyordu. Bu sırada benim izlediğim yere dönüp bakan Gamze "Kiminle konuştuğu hakkında bir fikrin var mı?" diye sorunca hüzünle kafamı salladım. "Ne yazık ki bir fikrim bile yok."

"İşle ilgilidir belki, boşver sen," deyip önüne geri döndükten sonra bir tane daha sallama çay hazırladı kendine. Nasıl içiyor onu öyle ya! Allah'ın gücüne gitmesin ama ben tadını beğenmemiştim... Bu yüzden ilk bardağımı bile bitirememiştim ya!

***

Gamze'yle neredeyse bir saat boyunca öyle oturup havadan sudan bahsetmiştik. Bir saatin sonunda ancak bitirdiği telefon görüşmesinden geri gelen Yusuf'un beş karış suratı psikolojik olarak bizi de etkileyince daha fazla oturamamıştık. Ortalığa yaydığımız eşyaları aynı şekilde toparlayıp sepete geri koyduk ve aynı sessizlikle de arabaya yerleşip sessiz bir şekilde eve varmayı bekledik. Bu esnada her kızın ortak özelliği olan merak paçama dolandı ve beynimi de ele geçirip, direksiyonda ki Yusuf'a doğru eğilmeme sebep oldu. "O telefonda moralini yerle bir eden kimdi?"

Yusuf anlık bir reaksiyonla bana döndü ama bu kısa sürdü. Aynı hızla tekrar önüne döndükten sonra suratındaki hınzır gülümsemeyi göremeden edememiştim. Onu güldürebiliyor olmam iyi bir şeydi galiba...

"Seni olduğun yerde ham yaparım, neye uğradığını şaşırırsın. Düzgün otur." Ne? Gerçekten mi? Tövbe Allah'ım ya! Bu adam iyice sapıtmaya başladı vallahi bak! Bir de araba da Gamze'de varken söylüyor bunu! Allah'ım! Ne olacak bununla işimiz böyle, ulu orta saçma sapan yerlerde ki boşa açılan çenesiyle?!

Arkama yaslandım, dediği gibi. Yanımda yine kıskıs gülen Gamze'ye bakabilecek bir yüzüm kalmamış gibi hissediyordum. Bu yüzden camdan dışarıyı izlemeye başladım. Bu akşam buraya da nereden geldiysem zaten! Boşu boşuna kendime zahmet çıkarmaktan başka bir şey değildi! Allah'ım, sen bu Yusuf'a akıl ihsan eyle. Yalvarırım!

Merhabaaa! 2K olduğumuzu gördünüz mü? Ben görünce yerimde duramadım şahsen... Arkadaşlar eğer beğendiyseniz oy verip, yorum yapmayı ve arkadaşlarınıza da tavsiye etmeyi unutmayın lütfeeenn! Desteklerinizle ailemizi daha da çok büyütebiliriz, inanıyorum! Sizleri seviyorum, Allah'a emanet olun!

-Leyla Akgül

MAHRU Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin