Özel Bölüm - 2

19.5K 611 102
                                    


Her şeyden önce bu kitabın gerçek dünya göz önüne alınarak yazıldığını lütfen unutmayın. Bunu düşünerek okursanız hepimiz için daha güzel olacaktır. 😅


İlk önce sağ omzuma sonra da sol omzuma selam verip ikindi namazımı da sonlandırdım. Ellerimi semâya açıp, kalbimden geçen her şeyi dile dökmeye çalıştım. Ne kadarını dile dökebilirdim ki? Kalbimden geçenlerin haddi hesabı mı vardı? Avuç içlerimle yüzümü kavraladıktan sonra Fatiha'yı okudum ve seccademi toplayarak yerden kalktım. Katladığım seccademi yerine koyduktan sonra çalışma masasına kuruldum tekrardan. Bu yıl üniversite yükünü omzumdan atmalıydım...

Elime kalemi alıp tek tek not çıkardığım kağıda göz gezdirmeye başladım. Ne eksik diye. Bu sırada masamdaki yüz üstü duran siyah çerçeve gözüme takıldı. Hayır. Kaldırmamalıyım.

Tırnaklarımı avucuma batırarak elimdeki yüzüğün soğukluğunu hissetmeye çalıştım. Bu tüylerimi tersine çeviren yüzüğün sahibi O değilken o çerçeveyi de kaldıramazdım. Kaldırmamalıydım.

Gözlerimi iki saniyeliğine kapatıp içime derin bir nefes çektim. İrademe sahip çıkıp, derslerime devam etmeliydim.

Elimdeki kalemle tekrardan notların altını çizerek okumaya devam ediyordum. Bu seferde masanın çekmecesinden telefon sesi yükselmeye başlamıştı. Sabır çekerek kalemi defteri bıraktım ve çekmeceden telefonu aldım.

"Efendim?" Oturduğum yerden kalkamayacak kadar yorgun hissediyordum. Son altı yıldır.

"Canım, n'apıyorsun?"

"Dersler..." Konuşmak istemediğimi anlamalıydı. Dışarıya seslice bir of bıraktıktan sonra sandalyeme yaslandım. İnsanın bir ömrü nasıl biter? O kadar bitmiyor işte benimki.

"İstersen seninle dışarı çıkalım diyecektim Mahru. Malum, evlenmek üzereyiz de(!)." Gözüm tekrar masadaki çerçeveye ilişti. Sahi ya, evlenecektik biz...

Telefonu kapatıp masaya bıraktım ve bu sefer tereddüt etmeden elimi çerçeveye uzattım. Kaldırmaya cesaretim var mıydı? Bir aydır görmekten kaçındığım yüzünü tekrar görmeye yetecek kadar cesaretim var mıydı? Göz pınarlarımın ıslandığı hissettiğim an, çerçeveyi kaldırdım. Gözyaşlarımın yine serbest kalmasıyla kalbimdeki kırıklar tekrar gün yüzüne çıktı.

Çerçeveyi kalbime bastırıp ağlamaya öyle devam ettim. Fotoğraf bile olsa insanı etkisi altında bırakan ela gözleri, beni hâlâ mahvediyordu.

"Yapamıyorum Yusuf! Olmuyor, olmuyor! Baksana halime..." Elimdeki çerçeveyle yatağıma uzandım ve çerçeveyi kalbimden bir an olsun ayırmadan tavana bakmaya başladım. O kadar çaresiz bir andayım ki... Kendimi ifade edecek kelime bile bulamıyorum!

Altı yıl önce oluşan bir yaranın üstü kabul bağlamaz mı? Bağlamıyor! İlk günkü kadar kanamaya devam ediyor.

Aklıma gelenle bir hışım parmağımdaki yüzüğü çıkardım ve yere fırlattım. Olmamalıydı. O yüzük benim olmamalıydı. Ben Yusuf'un değilken, yüzük de olmamalıydı. Çerçeveyi bir kez daha kaldırdım ve bakış açıma getirdim. Tam da çerçevede yazan gibi:
Hayatın acımasızlığına...

***

Yattığım yerde, gözyaşlarım eşliğinde, kucağımdaki çerçeveyle uyuyakalmışım. On dakika önce annem tarafından aniden uyandırıldım ve annem halimi görünce bana tekrar acıdı. Bunu gözlerinden çok rahat anlayabiliyorum. Uyandırma sebebi ise kapıya gelen davetsiz misafir Ali'ydi. Telefonu suratına kapatınca çok korkmuş ve bunu fırsat bilip eve kadar gelmiş(!).

MAHRU Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin