Bölüm 39 - Mahru

14.7K 655 31
                                    


Heyecanı kaldırmak istemeyen kalbim, daha uyanır uyanmaz sırtına yükünü yükleyivermişti. Sabah uyanınca neredeyse bir saati sadece tavanı izleyerek geçirmiştim. Aklımdaki yüzlerce soruya kendi kendime yanıt aramıştım. Malumunuz, bulamadım.

Sabah namazımızı kılar kılmaz da yola çıktık. Resmen çelişkilerle beklediğim o büyük gün gelmişti. 30 Nisan. Bugün baba evinden ciddi manada kız alacaklardı. Evin tek kızını...

Yusuf, bizzat kendisi almaya gelmişti bizi. Gamze zaten önceki geceden bizde kaldığı için namazdan sonra hazırlanıp yola koyulmuştuk. Gelinliğimi de alıp randevu aldığımız kuaföre gittik. Yusuf da kendine ait işleri halletmeye gitmişti.

Kuaförlerle aram iyi olmasa da dişimi sıkıp bugün için sabretmeye çalıştım. Bugün sorunsuz geçsin diye kaç gündür duâ ediyordum. Herhangi bir soruna davetiye çıkaramazdım.

"Mahru, o zaman duvağını topuzun en altından takarız. Böylece ne sen ne de Yusuf açarken zorlanmazsınız." Gamze'ye dönüp dediğini kafamda canlandırdım. Mantıklı olanda buydu zaten ya.

"E bende ondan bahsediyorum size kaç dakikadır," deyip oturduğum sandalyede arkama yaslandım. Bu saatte kimse yoktu, bu yüzden rahatça konuşabiliyorduk. Gelinliğimi giymiştim. Gelinliği giyerken zorlanmaktan korkmuştum ama aksine gelin başı yapmaktan daha kolay olmuştu.

"Tamam, o zaman sıkıldığınızda çıkarabilmeniz için de kolay bir çıtçıt takarız Mahru hanım," dedikten sonra şala model vermekle uğraşan kuaförü dikkatilice izliyordum. Ne yapacağını merakla bekliyordum sonuçta.

***

Gelinliğim, buketim, şal modelim; her şeyim hazırlanmış bir vaziyette bekliyordum Yusuf'u. Beni almaya saat sekizde gelecekti. Ancak saat sekizi epey geçmiş olmasına rağmen ne gelen ne de giden yoktu. Gamze'yle beraber beklemekten ağaç olduğumuz için bütün modumuz da düşmüştü.

Buradan dış çekime gideceğimiz için bu kadar erken kalkışmıştık bütün bu işlere. Ancak geç kalacak gibiydik.

"Mahru, yine arasana Yusuf'u. Belki şimdi açar." Gamze'nin sıkıldığını görmek istemediğim için suratına bakmak istemiyordum. Ama dediğini yapıp elimdeki telefonumla tekrar Yusuf'u aramaya başladım.

Dakikalarca çalan telefonu yine açan olmamıştı. Telefonu kapatıp, Gamze'ye çevirdim bakışlarımı. Kabarık model gelinliğimle bankta oturmak oldukça zordu.

"Bu sefer arayacağım annemi, Gamze," deyip bakışlarımı gökyüzüne çevirdim. Bütün bir ay boyunca sıcak ile kavrulan Bursa, bugün bana inat gibi yağmur bulutlarını salmıştı üzerimize.

"Ara. Belki Melda hanımı aramak zorunda kalırız." Dediklerinden bir şey anlamadığım için dikkate almadım ve telefon rehberinden annemin numarasını aradım. Telefonu kulağıma götürüp açmasını bekledim. İkinci çalışta "Efendim kızım?" deyip açan annem nefes nefeseydi.

"Anne, neredesin?"

"Evdeyim kızım, evi toparlıyorum hâlâ." Bu kadın yaşlanırsa bugün yaşlanır vallahi. İşten alamıyor kendisini bir türlü.

"Şey... Yusuf sekizde geleceğim demişti ama gelmedi, belki de eve uğramıştır diye aramıştım bende..." deyip elimdeki gelin çiçeğimi kucağıma bıraktım. Bu sırada Gamze elimi tutup, yanındayım ben bakışları atmaya başladı.

"Bilmiyorum ki kızım. Sen bir de Melda hanımı ara bakayım, belki o biliyordur nerede olduğunu." Omuzlarımı ister istemez düşürmüştüm. Herhangi bir şeyin olmasından korktuğum gibi suratımdaki bir ton makyaj akmasın diye ağlamayı da istemiyordum.

MAHRU Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin