Bölüm 19 - Mahru

15.7K 858 20
                                    


Söz yüzüklerini kesmek için ayaklanan büyük enişte Yusuf'la ikimizin ortasına gelip yerini buldu. Öncesinde duâ edilmiş ve herkes tarafından kabul edilmişti. Yüzükleri unuttuğunu sonradan farkeden Gamze, telaşla yüzük tepsisini getireceğim derken kapının önünde yere düşürmüştü ve beş dakikamızı onu toplamakla geçirmiştik. Diyorum ya, bugün de bir terslik var!

Eline makası alıp, parmaklarımızın arasından sarkan o kurdeleyi eliyle tuttu. "Allah'ım bu kurdeleyi kalpleriniz arasında sıkı bir bağ haline getirsin, hastalığınızda sağlığınızda, ağlarken gülerken, sefalette refahlıkta, her daim beraber olmanızda size yardımcı olsun." İçimden her bir cümlesine içtenlikle amin deyip duruyordum, farkında olmadan kapattığım gözlerimi açmam için arkamdan gelen bir dürtükleme -annem- ile kendime geldim.

"Bismillahirrahmanirrahim!" deyip parmaklarının arasına sıkıştırdığı kurdeleyi kesmişti, enişte. "Büyüklerin ellerini öp sırasıyla!" diye bir seste arkadan komut verince, daha Yusuf'un surat ifadesine bakamadan hızla babamın yanına gittim. Babam...

Kafasını önüne eğmiş, ellerini göbeğinin önünde bağlamış etraftan gelebilecek bir laf veya hareket bekliyordu. Sanki kötü bir şey mi yaptı? Neden bugün bu kadar mutsuz olduğunu anlayamıyordum. En başta istemesem bile Yusuf'un kötü bir insan olmadığını anlayınca olabilir gözüyle bakmıştım işe. Ama şu anda babamın en baştaki hevesinden zerre yoktu. Bu neye işaret ya da bilmediğim bir şey mi var, bilmiyorum. Sadece yaşananları sessizce izleyebiliyorum.

"Baba..." deyip kafasını kaldırmasını izledim. Gözleri dolu dolu gözlerime bakıyordu. Belki de tek sorunu, tek çocuğunun da evden gidiyor olmasıdır. Sağ elini tutup öptüm ve alnıma götürdüm. Ardından boynuna sarıldım. Uzun zamandır böyle sarılmamıştık. İster istemez ıslanmaya başlayan gözlerim, babamın ceketinde iz bırakmadan ayrıldım ve Melda annenin yanına doğru ilerledim...

***

"Ay çok yedim ben galiba Mahru! Görkem sen çık buradan, kusarsam falan görme." Salonun hemen yanında ki odada ben tur atarken, Gamze eliyle karnını tutup kendince bir şeyler sayıklıyordu. Görkem'de kapının eşiğinde Gamze'yi izliyordu. "Ne alaka Gamze ya?"

"Eğer kustuğumu gördükten sonra ayrılırsan üzerine de kusarım, o zaman görürsün alakayı!"

"Az durun bi'!" deyip olduğum yerde yani tam da odanın ortasında durdum. Kafamı yavaşça kaldırdım ve bir Gamze'ye bir de Görkem'e baktım. "Ben bu saatten sonra salona nasıl gireceğim?" diye aklımı kemiren soruyu rahatlıkla sordum ama o rahatlıktan içimde zerre yoktu.

Nişan töreni dedikleri alkış ve fotoğraf sefası bittikten sonra büyükler oturmaya devam etmişlerdi. Bende salondan bir kere çıktığım için bir daha girmeye utanıyordum. Kafamı elimdeki alyansa çevirdim. Ben bu yüzükle annemle babamın karşısında nasıl duracağım? Allah'ım bunlar ne zor işler böyle?

"Asıl o ne alaka Mahru?" deyip gözlerini çekinmeden deviren Görkem'de sabitledim bakışlarımı. Tek kaşımı yeterince havaya kaldırdıktan sonra "Sen ne anlarsın zaten!" deyip tekrardan Gamze'ye döndüm.

"Vallahi midem bu kadar bulanmasa yardım ederdim, biliyorsun kanka..." deyip ekşittiği suratıyla odadan hızla çıkan Gamze'nin arkasından Görkem'de koşa koşa gidince gitme gereği duymadım. Gamze yabancı birisi sayılmazdı. Bende mecburen sıkılgan surat ifademle bulunduğum odadan çıktım ve koridorda ki boy aynasına kadar gittim. Suratıma dikkatle bakınca Gamze'nin ikinci kat yaptığı makyajın yapmacıklığı çok belli oluyordu. Neymiş, fotoğrafta kötü çıkarmışım! Elimle yanağımda katı haliyle bekleyen pudraları dağıtmakla meşgulken salondan gelen kahkaha sesleri dikkatimi çekti. Bu kadar komik ne var sanki? Merakıma engel olamayıp salonun kapısına kadar gittim ve yakında bir yerde oturan anneme seslendim.

MAHRU Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin