-18.Bölüm-

456 55 43
                                    

Merhaba Hayaller Sakinleri :)

Bölüm biraz gecikti, onun için hiç uzatmıyorum 🙈

Hayallerinizin bir gün gerçek olması dileği ile...

İyi okumalar 🎈

~•~•~•~•~•~•~•~•~•~•~•~•~•~•~•~•~•~


...bir insanın kahkahasını hissetmek...


Gülümseyerek çerçeveyi elime alıyorum. Şaşkınım. Mutluyum. Hem de çok.
Aslında kendi evimde de Kerem'in beni çektiği fotoğrafın bir çerçeve içinde durduğunu düşünürsek, çok şaşırmam gereken bir durum değil. İkimizin de evinde birbirimizin Bozcaada anısı var.

Ama asıl şaşırmamın nedeni galiba Balkabağı'nın anlaşamadığımız halde neden bu fotoğrafı burada tuttuğunu bilmemem. Kendim neden tuttuğumu biliyorum. Peki o?

Düşünüyorum da, galiba birbirini sevmemek değil bizim durumumuz. Nefret de değil. Ayrılırken birbirimize yaptığımız küçük sürpriz hediyeler... 50 yıl sonra için olan anlaşmamız. Biz aslında birbirimizden nefret etmiyoruz. Anlaşamıyoruz. Belki de anlaşamamazlık süsü olan anlaşmak bizimkisi. Neden bilmiyorum, ama dilimizden çıkan sözcükler bizi birbirimizden iterken, kader bir şekilde bedenlerimizi, hayatlarımızı buluşturuyor. Bir şekilde birbirimizi unutmamamızı sağlıyor. Bu bir fotoğraf, evin bir köşesinde duran çerçeve sayesinde olsa bile. Evimin bir köşesindesin, hayatımda bir yerin var diyor her çerçeve. Kalbimin bir köşesindesin, aklımın. Belki de ruhumun.

Beni bu derin düşüncelerimden sıyıran ve sıçrayarak neredeyse çerçeveyi düşürmemi sağlayan şey kapının çalması oluyor. Hemen çerçeveyi yerine koyuyorum.

Tanıdığım birinin evinde olsam bile, ev sahibi yerine kapıyı açmak bana hep tuhaf gelmiştir. Bir değişik hissetmişimdir kendimi. Hele ki o tanıdığımın evine ilk defa geldiysem ve kapının arkasında kimin olduğunu bilmiyorsam.

Onun için bir an için kapıyı açmamayı bile düşünüyorum, ama sonra aklıma Ahmet Bey'in olabileceği geliyor ve burada olacağımı bildiği için kapıyı açmamak suçlu hissetmeme yol açacağı için kapıyı açmaya karar veriyorum. Hem tekrar çalarsa Kerem uyanabilir, kesin uyumuştur, çok bitkin görünüyordu.

Kapıyı açmamla İnci Hanımı görmem bir oluyor.

«Aaa İnci Hanım hoşgeldiniz.» - kenara çekilmemle içeri giriyor.

«Merhaba Zeynep. Ahmet söyledi, Kerem hastalanmış ve evde çalışıyormuşsunuz. Aslında sizi rahatsız etmek istemedim ve gelmeyecektim, ama bir anne olarak dayanamadım.» - içeri geçip mahçup bir şekilde konuşuyor.

«Olur mu öyle şey İnci Hanım, buyurun geçin içeri.» - koltuklara oturuyoruz.

İnci Hanım çok içten ve sevecen olduğu halde ben nasıl davranacağımı bilemiyorum. Biraz garip ve şimdiye kadar karşılaşmadığım bir durum.

«Kerem nasıl? Yok mu?»

«Ay yok, var. Ama ateşi olduğu için ona çorba yaptıktan sonra uyumasını söyledim.»

«Tüh uyandıracakmışım çoçuğumu. Çok mu ateşi?»

«Termometre yoktu, yani tam ölçemedik. Alnı sıcaktı.» - aklıma Kerem'in ateşini dudaklarımı alnına bastırarak ölçmeye çalışmamın gelmesi sonucu yanaklarım kızarıyor ve bakışlarımı kaçırıyorum.

BozcaadAşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin