42.bölüm: Prenses

12.7K 411 33
                                    

Çok geç yazdım dimi arkadaşlar? Üzgünüm yine, bence beni affedersiniz siz :D gerçi bölümü okuyunca belki yine kızacaksınız ama napalım, kötü bişey yok merak etmeyin.. Sizi çok özledim ve güzel yorumlarınızı, mesajlarınızı gördükçe sizi beklettiğim için kendime çok kızdım. Diyeceklerim bu kadar,

Keyifli okumalar..

Yine gitmedim!! :D sizi seviyorum tamam gidiyorum hadi hadi kızmayın, sizi bölümle başbaşa bırakayım..

Sandalyemde sendeleyerek adamdan geri çekildim. Böyle insanlardan uzak durmam konusunda ömrüm boyunca çoğu zaman annem tarafından uyarılmıştım. Bu yüzden bilincimin yerimde olmasını bırak, ister baygın olayım yinede geri çekilirdim.

Adama gözlerimi kısarak baktım, nasıl bu kadar bulanık bir yüzü olabilirdi?

"Hayır" diyebildim kendimi çok zorlayarak, aşırı zorladım hem de..

"Çok yorgun görünüyorsun, bir şeye mi canın sıkkın? Derdinin çözümünü bende bulabilirsin" gibisinden bir şeyler dedi ve kalabalığın arasında dağılıp yeniden geri geldi bu sefer bir kaç kişiyle.. Saniye mi geçmişti saatler mi yoksa? Bilmiyorum.

"Sizi rahatsız mı ediyor?" Dedi genç olarak düşündüğüm adam, görmüyordum zaten bazı seslerin birbirine karışması dışında arada duyduğum cümlelerdi bunlar

"Evet" dedim yine kendimi konuşmak için zorlayıp

Bir dahada o adamı görmedim.

Ayağa kalkamıyordum. Zaten kalkıp ne yapacaktım ki? Nereye gidecektim? Babama yani babam bildiğim kişiye gidip onunla mı konuşacaktım? Yoksa gerçek babamın annemle olan düğününe mi gidecektim?

Sırıtıp yerime oturdum. Burada kalacaksın Tutku.

Gerçektende orada kaldım, bir şekilde yarı uyanık yarı uyuya uyuya.. En son bana yaklaştı

"Kapatıyoruz"

"Gidecek yerim yok" diyebildim

Adam derin bir iç çektikten sonra bana baktı ve bacaklarımdan tutup beni kucağına aldı "yine de kapatıyoruz"

Uyandığımda karanlık bir odada buldum kendimi. Yarım yamalak bir kaç şey hatırlıyordum ve başım inanılmaz ağrıyordu. Ciğerlerimi kopkoyu bulutlar sarmıştı sanki. Ayağa kalkıp perdeyi araladım sadece sokak lambasının ışığı bir kaç yeri aydınlatıyordu. Burası müstakil, eski bir evdi. Yıkık döküktü hatta.

"Uyandın mı?" Dedi kumral kirli sakallı adamın biri kapıyı hızlıca açarak, Yerimde sıçradım!

"Korkutmak istemedim ama eğer yemek yemek istiyorsan bu son şansın. Kahvaltımızla akşam yemeğimiz bir olur"

Başımı sessizce sallayıp "istemiyorum" diye mırıldandım

Kaşlarını kaldırıp dudağını kenarındaki piercing görülecek şekilde çizgi haline getirdi, bu sen bilirsin kaybettin, bakışıydı belli ki.

Açıkcası açtım, hatta susuz. Ama canım hiçbir şey istemiyordu. Hani böyle açsınızdır ama canınız hiçbir şey yemek istemiyordur ya öyle işte, sadece bazen bir şey ister canınız o da çok uzaktadır. Ulaşamazsınız. Bir yanım Poyraz'a da açtı, onu görmek istiyordum, sarılmak. Ama o bile ne olduğunu soracaktı. Bu yüzden canım hiçbir şey yapmak, yemek, içmek dahi istemiyordu. Bu saatte o adamın yemeğini yesem, yemek bile soracaktı bana, ne yapıyorsun burada?

"Benim barı açmam lazım. Gelmek istersin değil mi?" Dedi yine aynı adam kapıyı bu sefer yavaşça açarak

Cevap vermeyince bana daha dikkatli baktı "İçkin benden?"

Yaz hiç bitmesinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin