24.bölüm: Benimle birlikte donan kalbim

20.2K 593 17
                                    

Gecenin kaçı olduğunu bilmiyordum. Ne telefonum ne saatim hiçbir şeyim yoktu. Donuyordum. Hava buz gibiydi. Her yer kar kaplıydı. Yukarı baktığımda buradan telefelik geçtiğini görebiliyordum. Onu takip edersem pansiyona gidebilirdim belki. Ama o kadar yürüyebileceğimi hiç sanmıyorum.

Bir ağacın kenarına oturdum. Korkuyordum, aklıma sürekli izlediğim karlı buzlu korku filmleri geliyordu. Ellerimden yukarı doğru vücudumun titrediğini hissettim. Şu anda Poyraz'ı düşünecek halim yoktu. Soğuktan donarak ölebilirdim, yarın gazetelerde ismim çıkabilirdi. Tahminen üç saate yakın kayıptım. Acaba birileri beni bulmak için uğraşıyor muydu? Öyleyse buraya bakacaklar mıydı? Annemin haberi olduysa bir daha dışarı çıkamama gibi bir yasağım olabilirdi.

Sabaha her şey düzelecekti. Şimdi yapacağım tek şey uyuyup hiçbir şey yok gibi davranmak. Sabah her şey düzelecekti.. Belki de bir kaçı, bilemiyorum.

***

Uyumayı başarabilmiştim. Uyandığımda her yer aydınlıktı. Ayağa kalkıp telefeliği takip edebilirdim. Ya da yukarıdaki insanlara burda olduğumu gösterebilirdim. Kaç saattir buradayım bilmiyorum. Saatin kaç olduğunuda. Ayağa kalkmaya çalıştım. Karın üstünde uyumuştum bu yüzden kalkmak zor oldu. Yürüyemiyordum! Ellerim bacaklarım tir tir titriyordu. O kadar korktum ki! Resmen yürüyemiyordum. Bağıra bağıra ağlamaya başladım çığlık atıyordum. Ayaklarımı hissetmiyordum resmen. Bu hiç hoş bir his değildi.

On dakika sonra siyah giyinmiş yakasında Samer Pansiyon yazan bir adam bana doğru geliyordu.
Bu bizim kaldığımız pansiyon değildi.

"Sen de kimsin?" Dedi adam bana yaklaşırken "Neden ağlıyorsun? Kayıp mı oldun? Bembeyaz olmuşsun, yakınların nerede?"
"Lanet olsun!" Diye bağırdım "Dün gece burada kalıp soğuktan ve korkudan öldüm! Kimse yokluğumu farketmedi mi?! Ne haldeydim! Yürüyemiyorum. Ayaklarım yok gibi" diye bağırdım, asam sözümü kesti
"Sakin ol! Dün burada mı uyudun?"
"Evet! Lanet olsun evet" sürekli ağlıyordum
"Bak seni alıp aşağı indireceğim tamam mı? Sadece sakin olman lazım"
Hiçbir şey demedim

Beni taşıyıp aşağı doğru yavaşça yürümeye başladı. "Çok yavaş olmalıyız" dedi sakince
"Siz orada ne yapıyordunuz?" Dedim sesim kısık kısık çıkmaya başlamıştı
"Kayak takımımı dün telefelikten düşürmüştüm. Kimse almaya gitmeyince bulmaya gittim ama seni gördüm"
"Ayaklarımı hissetmiyorum bunu tahmin edemezsin"
"Ağlama. Düşünme şimdi, yavaşça aşağı ineceğiz"

Yarım saat boyunca yavaşça yürüdü, kucağında ben vardım. Çok sakindi. Sonra...
Aşağıya vardık.

"Sedye getirin!!" Diye bağırdı adam. Bir anda ne oldu?
"Ne oluyor? Bir şeyim yok. Pansiyona gidip ısınmam lazım"
"Sana az önce söyleyemedim ama durumun gerçekten kötü" dedi sessizce
"Ne nasıl?!! Arkadaşlarım..."

Bir sedye geldi ve beni ona yatırdılar. Neler oluyordu?!

Donmuşsun.. Sesler duyuyordum ama çok karışıyordu.

"Saat kaç?" Diye sordum
"Dörde geliyor" dedi sedyeyi taşıyan adamlardan biri
"Dört derken?! Arkadaşlarım saat ikide gideceklerdi! Ben?" Benden haberleri var mıydı?
"Onlara haber veririm" dedi adam sedyeyi ambulansa taşırken

Bir gün ancak bu kadar kötü olabilirdi.

İki saat boyunca neler olduğunu anlayamadım yarı uyanıktım yarımsa uyuyordu. Mavi önlüklü adam bana bir iğne yaptıktan sonra neden orada olduğumu anlatmamı istedi. Yürüyüş yapmak istediğimi söyleyerek geçiştirdim. Eldivenlerimi çıkarmamı istedi. Ellerimi görünce şok oldum. Mosmor olmuşlardı. Boğumları sertleşmiş, kemiklerimin üstü yara olmuş, soyulmuştu.

Yaz hiç bitmesinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin