Hadi bakalım, hep birlikte Yunanistan'a gidiyoruz...
Güneş kremlerinizi yanınıza almayı unutmayın. Sıcacık kumlar bizi bekliyor...Keyifli okumalar...
&Tam sekiz saat süren bir yolculuktan sonra Yunanistan'a varmıştık ve yat, nihayet ışıl ışıl parlayan bir limana yanaşıp demir attı. Ekim ayı olmasına rağmen hava ılıktı ve burası rüya gibiydi. Gözlerimi nereye çevireceğimi şaşırmıştım. Liman kalabalıktı ve müzik sesleri geliyordu. Hayranlıkla gülümsedim ve iç çektim.
Uygar hızla tekneden indi ve hemen halatı bağladı. Sonra bana baktı ve göz kırparak beni yanına çağırdı. Heyecan içinde yanına yürüdüm.Yanına varır varmaz Uygar elimi tuttu ve yürümeye başladık ama telaşla tekneye bakıp sordum:
"Tekneyi öyle bırakacak mıyız? Ya bir şeyler çalınırsa!"
Uygar şaşkın bir şekilde yüzüme baktı ve gülümseyerek başını sağa sola doğru salladı. Sonra da sözlerimi umursamayarak yürümeye devam etti. Ne yani, olamaz mıydı? Biz evimizin kapısını bile iki kere kilitleyerek büyüyen insanlardık. Omuz silkerek yürümeye devam ettim. Birlikte ileride görünen restorana doğru yürüdük ve hemen içeri girdik.Yemeklerin kokusu bana çok tanıdık geliyordu ve ilgiyle etrafıma bakınıyordum. Garson yanımıza geldi ve bizimle Yunanca konuşmaya başladı. Uygar İngilizce konuşarak ona bir şeyler söyleyince garson hemen duruşunu dikleştirdi ve başını sallayarak bize karşı masayı gösterdi. Hemen oraya geçtik. Garson, kibar bir şekilde sandalyemi tutunca Uygar kaşlarını çatarak garsona baktı. Tabii ki zavallı garson hızla ellerini sandalyeden çekti ve başını sallayarak yanımızdan uzaklaştı.
Tek kaşımı kaldırarak Uygar'a baktım. Uygar çenesini kastı ve yüzüme bakarak söylendi.
"Ben yemem bu ayakları. Ulan kıskanıyorum işte, var mı ötesi? Seven adam kıskanır. Kıskanmayan adam mı olur?"
Gözlerimi kısarak ona cevap verdim: ''Seninki kıskançlık değil, hastalık. İnsanlar sadece işini yapmaya çalışıyor. Tavırlarını kontrol et biraz. Ayrıca bana lan deyip durma!''Uygar kaşlarını havaya kaldırdı ve yanıma gelerek,
''Ne kadar yakıştı sana bu hamilelik. Nasıl tatlı bir şey oldun sen. Resmen kanımı kaynatıyorsun. Baş kaldırışını seveyim senin. Lan gel de kıskanma şu kadını. '' dedi.O kesinlikle iflah olmazdı. Gözlerimi devirdim. Uygar sandalyemi tuttu ve oturmama yardımcı oldu. Ben karşıma geçeceğini zannederken o yanıma oturdu ve elini belime dolayarak beni şakağımdan öptü. Başımı çevirip sert bir şekilde gözlerine baktım ama sert bakışım bir anda kayboldu çünkü öyle güzel bakıyordu ki... Gözlerinin içi gülüyordu resmen.
O sırada yanımıza doğru yürüyen bir adam dikkatimi çekti. Masaya yaklaştı ve Uygar'a başıyla selam verdikten sonra komik bir şiveyle Türkçe konuşmaya başladı.
''Hos gelmişsiniz efendim. Sefalar getirdiniz. Sizi burada görmek ne kadar buyuk bir şeref. Esiniz hanim da hoş gelmişler. Size ne ikram edelim?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KESKİN
Romanceİşte oradaydı... Muhtaç olduğum kadın korkuyla bana bakıyordu. Ona biraz daha dokunmazsam sanki ölecektim. Bu hastalıklı duygular beni resmen ele geçirmişti. Yavaş yavaş yanına yaklaştım ve tam önünde durup ona baktım. O kadar güzeldi ki... Bir papa...