Ağabeyim, ikizler ve Jóella görüş alanıma girdiğinde tek gözüm açılmış tek gözüm de açılmaya çalışıyordu.
"Fragile!"diye bağıran Clé ve Zlé özlediğim bir ikili değildi.
Jóella gülümsüyordu, annem ve babam ortalıkta görünmüyordu. İşte tam da bu yüzden Jóella gülümsüyordu. Annem ve babam kendi kızlarının Noel'de eve dönüşünü karşılamaya gelemeyecek kadar yoğun oldukları için asistanlarını göndermişlerdi.
Teşekkürler ailem.
Ağabeyim Jòshua beni gördüğüne sevinmiş gibi davranmaya programlı bir robot gibiydi. Zaten Fransızcaya adapte olma ve zaman farkı gibi seyahat problemleri yaşarken bir de ailemden gördüğüm ilgi gerçekten beni ağlatacaktı.
Clé sağ Zlé de sol bacağıma sarılıp sanki iron man zırhıymışcasına yürümeme sebep olduklarında -ki bence iron man zırhı faha rahattır- Jòshua'ya bavullarımı alıp alamayacağını sordum.
Uzunca homurdansa da Jóella'nın ısrarları üzerine bavulumun sapından tuttu.
Jóella'nın kaçamak bakışlarla Jòshua'nın kol kaslarını seyrettiğini görebiliyordum. Çünkü biz asistanı ve büyük oğlu ilişki yaşayacak kadar geniş bir aileydik.
Eve gidene kadar araç ikizlerin ilk okula başlama anılarının canlandırılarak anlatılmasıyla geçti.
Daha sonra çocuklar sakinleştirici iğne vurulmuş gibi ani bir bir değişimle uyumaya karar verdiler.
Eveden içeri girdiğim anda, aslında evde hissetmiyordum. Benim için ev tabiri artık big hit'teki yurt odamdı. Burada daha çok misafir gibiydim.
Annem ve Babam yemek masasına oturmuş bizi bekliyordu. Jòshua ve Jóella kucakladıkları çocukları hizmetlilere teslim edip sofraya ilerlediklerinde bende onları takip ettim.
Yolculuk giysileriyle yemeğe oturursam babamdan azar işitebilirdim. Bu yüzden geleneksel bir selam verip üzerimi değiştirmek adına odama ilerledim.
Odam bıraktığım gibiydi. Aslında tozunu bile almadıklarını fark etmem zor olmamıştı.
Valizimi kenarıma koyup fermuarını açarken inanılmaz yorgun hissediyordum. Yatağımı özlediğimi inkar edemezdim. Annem ve babam sevgide göstermediği bonkörlüğü maddiyatta gösterdiği için evdeki her eşya gibi odamdaki eşyalar da son derce lükstü. Lüks ilgi alanıma girmiyordu ama lüksün getirdiği rahatlığa alışık büyüdüğüm için şirketteki şartlara alışmam çok zor olmuştu.
Yatakta oturur pozisyondan yatar pozisyona geçtiğimde yatak dalgalanıp sarsıldı.
Çocukluğumdan beri yataktağımla korku dolu bir aşk yaşıyordum. Hem her hareketimden sonra patlayıp suyu taşırmadından korkuyordum, hem de su yatağının rahatlığını başka bir yatakta bulamadığım için ondan ayrılamıyordum.
GRL'nin albümü Never'a yatağıma yazdığım bir şarkıyı eklemek istesem de kabul ediyorum ki bu fikir bir debut albümü için inanılmaz saçmaydı.
Yatakta iki kolumu açarak yüz üstü yayıldığım sırada bulutların üzerinde yürüyor gibi hissediyordum.
Kapı birden açılıp Clé'nin kahkaha senini duyduğumda bunu umursamama refleksim devreye girmişti. Ama Clé'nin seslerinin yanında Hoseok'un senini de duyunca yataktan düşmem kaçınılmaz oldu.
Clé ekranda Hoseok'un görüntüsü olan bir telefona bakıp gülüyordu.
"Fragile! Ben bu ağabeyi anlamıyorum."diye bağırdığında elimi anlıma vurup öteki hayatımda nasıl bir günah işlediğimi düşünüyordum.
"Clé telefonumu bana verir misin?"dedim.
Clé telefonu bana beyzbol topu gibi fırlatarak hızla odadan çıktı.
Ekrana bakarak Hoseok'un gülen yüzünü görmek beni rahatlatmadı.
Rezilliğim beni geriyordu.
"Min Ae, o kız çok tatlı bir çocuktu."dediğinde kendimi Korece'ye ayarlamak için bir saniye bekledim.
"İkiz kardeşlerimden biri, kusura bakma seni böyle karşılamak istemezdim."dedim.
Yine gülümsedi, Hoseok'un gülüşüne aşıktım resmen.
"Biz.."dedi, daha sonra ekrana yakalaşarak elini ağzına siper tuttu. Dudaklarını oynatarak, Jungkook dedikten sonra devam etti, ".. Eve ulaştın mı diye merak ettik."dediğinde arakadan Jungkook'un "Hyung.."diye isyan ettiğini de duydum.
Aptal gibi gülümsediğimi biliyordum, buna aldırıyordum da. Sadece engelleyemiyordum.
"Evet, evdeyim. Geleli iki saat oldu, şu an odamdayım hatta."dedim.
Hoseok sanki telefondan çıkartıp çevreye bakacakmış gibi kafasını uzattığında güldüm, "İstersen gösterebilirim."dedim.
"Harika olur. Sadece ekran kaydını açmam için iki saniye bekle."dediğinde güldüm.
"Pekala, pek görkemli olacağına garanti veremem, ama benim hakkımda çok fazla bilgi içerdiğine garanti verebilirim."dedim.
Beni kafasıyla onayladı.
"İlk istasyon, çalışma masam. Göründüğü üzere her derece ekipman mevcut. Bilgisayar oyunu oynayabilmek için her türlü imkan var."dediğimde güldü, "Sanki bana odanı satacakmış gibisin."dedi.
"Belli olmaz."dediğimde keyifli bir görüntü içerisindeydi.
"Pekala, PlayStation oyunlarımı görmek ister misin?"diyerek raflara ilerlediğimde, "Favorin hangisi?"diye sordu.
Oyunları biraz gözden geçirdim, "Sanırım The Last Of Us. En azından ikincisi çıkana kadar o."dedim.
"Pembe bir kabı olan bir oyunu ilk kez görüyorum."dedi.
Elime my little pony macera oyunlarından birini aldım, "Clé ve Zlé'ye aitler. Bir zamanlar benimdi. Güzel zamanlardı, o zamanlar odam hep pembeydi."dedim.
Güldü, "İnan bana Seokjin hyungunki hala öyle."dedi.
Bu sefer gülen bendim.
"Bu giysi dolabım, şu an biraz boş ama doldurmayı düşünmüyorum. Bilirsin hedefelerim falan."dedim.
Kafa salladı, hem sevimli hemde ciddi görünüyordu ve bu içimde ellerimi uzatıp yanaklarını sıkma isteği uyandırıyordu.
"Doğru bir karar."dedi.
Kamerayı çevirip yatağımı gösterdim, "Bunu zaten görmüştün," dedim Clé'nin telefonu getirdiği zaman itafen, "..yine de göstereyim."
Gürültülü bir şekilde güldü, "Hala winx club baskıli yatak örtüsü mü kullanıyorsun?"
Utanarak başımı eğdim, en azından buna şahit olmuyordu.
"Evet, en sevdigim karakter Bloom'du. Bu saç renginle bana onu hatırlatıyorsun."dedim.
"Çok kişi tarafından çok şeye benzetildim ama ilk kez bir winx perisine banzetiliyorum."dedi.
Yatağa geri oturdum, "Jimin de sarı saçla Stella'ya benziyor."dedim.
"Bu oda turundan çok memnun kaldım."dedi Hoseok, "Umarım odanı canlı görmek isteyenler dileklerine kavuşur."diye ekledi.
Kurduğu cümleden bir anlam çıkarmak istedim ama sonuç bulamadım.
"Bu son dediğini anlayamadım oppa."dedim.
Gözleriyle telefonun ekranına değil de arka taraflara bakıp, "Mesaj yerine ulaştı."dedi.
Hala düşünceli bir yüz ifadem vardı.
Konuşmayı bitirmeden önce, "Sweatshirt'ün çok hoşmuş, aynısından Jungkook'da da vardı."dedikten sonra göz kırpıp konuşmayı bitirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wrecker ; 𝐣𝐣𝐤 [ᴇɴᴅᴇᴅ]
FanfictionJeon Jungkook sadece biasımı değil kalbimi de kırıyordu. "Biz su ve ışık gibiyiz, aramızdaki mesafelerin önemi yok. Günün başında ve sonunda mutlaka bir araya geliyoruz„ -from hae to him its all for him. #1 in Hayran Kurgu #1 in BTS #1 in...