Gözlerim her yeri tararken şüpheyle ona baktım.
Shin Shin'in arkadaşlarını saniyeler içinde öldürmüştü değil mi?
O zaman bunu tekrar yapabilme olasılığı vardı.
"Kan içiyordum. Aniden torba elimden kayıp üstüme düştü."
İçim büyük bir rahatlamayla dolarken gülümsedim.
"Neden buraya geldin o zaman? Eve gitmeliydin ve.."
Kulaklarım tekrardan o kapının tıklamasını duyuyor gibi olduğum için kendimi kötü hissetmiştim.
"Ve üstünü değiştirmeliydin."
Bendeki şeyi fark etmiş olmalıydı ki şüpheyle beni süzdü.
"Evde bir şey mi oldu?"
Bana bakan korkutucu gözleriyle ürkerken yapmaca gülümsedim.
"Tabii ki de olmadı. Ne olabilir ki? Ha ha."
Kurtarıcım olarak gördüğüm kişinin beni daha çok dibe batırmasıyla tamamen çamurla kaplandığımı hissetmiştim.
Tanrım, ne olurdu havadan biri gelse ve beni bu her zaman kötü hissettiğim hayattan alsaydı..
Sanırım bu kişi Azrail oluyordu..
Ama beni bir kez almamıştı ya tekrar aynı şeyi yaparsa ne yapardım ben?
İnsanlar çift yaratıldığı için üçüncümü bulamazdım.
"Her neyse. Sanırım konudan çok uzaklaştık. Eski konumuza dönelim isteyenler?"
Sorarcasına diğerlerine bakıp elimi 'ben istiyorum' anlamında havaya kaldırdım.
Ama kimse beni takmayıp aksine bana deliymişim gibi baktıkları için elimi indirdim ve Jungkook'a döndüm.
"Ee Jungkook-an? İsmindeki 'An' ne anlama geliyor bize söylemek ister misin?"
"Hayır."
Hızlıca cevap verdiğinde yüzümdeki zorlukla tuttuğum yapmacık gülümseme yerini kızgınlığa vermişti.
"O zaman bir şey söyleyin. Burada çamura batan tek kişi benim!"
Sinirle hepsinin yüzüne baktığımda gülen bir adet Jungkook'la durdum.
"Nelere battık biz, çamur da neymiş?"
Yüzüm utançtan kızarırken onları umursamamaya çalışarak sırama gittim ve oturdum.
Zaten sınıf da dolmaya başlamıştı..
Jungkook gülmeye devam ederek sıraya yürümeye başladığında benim yanımda durarak bana baktı.
"Sence bana söyleyeceğin bir şey yok mu?"
Anlamayarak ona baktığımda fark etmiş olmalı ki söyledi.
"Yalan."
Kalbim hızla atarken ne diyeceğimi düşündüm.
Keşke o an da dilim kopsaydı da söylemeseydim diyecektim tabii ki de.
"Öylesine bir şeydi işte. Umursama."
Beni umursamadığın gibi ve ya kim olduğumu umursamadığın gibi..
"Tzuyu ve Jungkook hakkında bir şeyler biliyorsun değil mi?"
Eliyle çenemi tutup kafamı havaya kaldırdı ve onun gözlerine bakmamı sağladı.
"Söyle."
Ne yapacağımı bilemezken gözlerim bize ölümcül bakışlar atan Taehyung'a gitmesiyle daha çok ürkmüştüm.
Resmen gözleriyle bizi milyon kez aynı yerimizden bıçaklamış, öldürmüş sonra da denize süs balığı olarak koymuştu.
"B-bilmiyorum."
Dedim zorlukla bakışlarımı Taehyung'dan çekerken.
"Peki neden çoğu şeyi biliyormuşsun gibi hissediyorum?"
Şüpheyle yüzümü inceledi.
Tanrım, hâlâ benim Tzuyu olduğumu anlayamamış mıydı?
Oysaki ben onun beni gördüğü anda Tzuyu olduğumu anlayacağını tahmin etmiştim.
"Belki de her şeyi?"
"Ne?"
Dedim şaşkınlıkla.
Vampirlerin akıl okuma gücü de mi vardı yoksa?
Ne düşündüğümü duymuş muydu da böyle bir şey söylemişti?
Gözlerim yine Taehyung'a gittiğinde onun alayla gülümsediğini görünce vücudumun titremesini durduramamıştım.
Tanrım..
O nasıl bir gülümsemeydi öyle?
Sanki 'Ben her şeyi biliyorum! Ha ha ha!' dermiş gibiydi.
Aniden onunla göz göze gelince dikkatle bana baktı.
Sonra da yanıma gelmeye başladı.
Sanırım bu işin sonunda öleceğimi düşünüyordum..
.
.
.
.
.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VAMPİR 2✔
VampireHayat uzun ama kuşlar yok olmuş. Peki ben neden hâlâ yaşıyorum? . . . . . . . . (2. Kitaptır. Lütfen ilk kitabı okuduktan sonra okuyun.)