"Benden istediğin şey bu mu?"
Dedim hayretle.
Benden böyle bir şeyi plan olarak mı görmemi istiyordu?
Elinde tuttuğu ayıcık desenli maskeyi yavaşça kulaklarımın arkasında düzgünce duracak şekilde taktı.
"Beraber uçurumdan atlayıp ölelim de diyebilirdim Tzuyu. Planımı küçümseme."
Bana giydirdiği bol siyah ceketin şapkasını yüzümü örtecek kadar çektikten sonra omuzlarımdan tutarak beni süzdü.
"Mükemmel oldun."
Gözlerimi devirdim.
"Zaten kilise ormanın ortasında, ağaçların arasında bir yer değil mi? Neden bu kadar çok suratımı kapatmaya çalıştın anlamıyorum."
"Rahatsız olursun diye düşündüm."
Gözleri maskemde dolandıktan sonra gözlerime çıkardı.
"Sonuçta evdeyken benden bile rahatsız oluyorsun."
Bütün cümleler boğazıma sıralanırken kendimi çok çaresiz hissettim.
Demek bunca zaman boyunca gözlerini ayırabilmiş(!) ve ne zaman yanında olsam suratımı gizlemeye çalıştığımı fark etmişti.
"Ben.."
Omzumdan acıtmayacak bir şekilde sıkarak gülümsedi.
"Sorun değil. İçgüdüsel bir harekettir bu."
Gözlerine baktım.
"Yani.."
Gözlerini gözlerimden çekerek duvara bakmaya başladı.
"Sanırım?"
Gülümsemeye çalışarak konuştum.
"Tabii ki de."
Gözleri tekrar gözlerime çıktığında elinden tutarak bizi kapıya yönlendirdim.
"Artık gitmeliyiz. İşimiz çok. Daha Tanrı'dan af dileyeceğiz."
Kahkaha attığında evin dışındaki arabaya binmiştik bile.
"Bu arada ışınlanmak istemediğine emin misin? Sonuçta olanlar benim yüzümden oldu."
Arabayı çalıştırırken bana baktı.
"Sorun değil. Sadece ışınlanmak istemedim. Seninle bir alakası yok."
Güldüm.
"Tabii ki de var. Yalan söyleme."
Ciddi surat ifadesiyle yola bakarken konuştu.
"Tamam. Sadece düşüncelerimin başka yere kayıp da önceki gibi olmasından korktum. Ama yine de yalan söylemedim. Seninle bir alakası yok."
"Düşüncelerinin nereye kayabileceğinden bu kadar korktun anlamadım doğrusu."
Kısa bir süreliğine bana döndükten sonra gülümsedi.
"Kafamda hâlâ dün akşam izlediğimiz dizi var. Kadının kocasının katilini sürekli kafamdan bulmaya çalışıyorum ve eğer ışınlanırken tekrar aklıma gelirse katilin yanına ışınlanmaktan korktum. Çok tehlikeli yani. Bunları da göz önünde bulundurmamız gerek."
Kahkaha attım.
Jungkook-an bu dünyada tanıdığım en mükemmel ve eğlenceli kişiydi...
"Sıcak olmadı mı ya? Sonuçta her yerin kapalı.""Ah, sorun değil. Hatta biraz üşüdüm."
Şüpheci bir şekilde bana baktı.
"Cidden?"
Bir süreliğine gözlerimiz birleşik kaldığında burukça gülümseyerek soğuk hava düğmesine bastı.
Yüzüme çarpan soğuk havayla vücudum rahatlarken alnımdan akan teri sildim.
"Sıcaksa söylemen gerekirdi. Seni soğutmak için öldürerek soğuk morg odasına götürecek hâlim yoktu yani."
"Özür dilerim."
"Özür dileme. Senin rahatsız hissetmenin sebebi benim."
Derin bir nefes aldım.
"Özür dilerim."
Jungkook-an büyük bir iç geçirdiğinde koltuğa olabildiğince sindim ve kiliseye gidene kadar konuşmadım.
Zaten Jungkook-an da benim gibi yaparak hiç konuşmamış, sadece yola bakmıştı. -Bir ara gülümsemişti ama-
Kiliseye giden ormana girdikçe gerilmeye başlamıştım.
Bu ormanda iki ay yaşamış, tek günde binlerce şey çekmiştim.
İlk kez insan kanı içtiğim yoldu bu yollar, ilk kez biriyle şarkı söylediğim topraktı bu topraklar..
Çoğu şeyi bu ormanda yaşamıştım.
Ama yaşadıklarımdan daha önemli bir şey vardı burada, bedenim!Bedenim bu ormanın içindeki mezarlıkta kimsesi olmayan kişilerle kimsesiz bir şekilde yatıyordu.
Şimdiye kemiklerim kalmış mıydı merak ediyordum.
Veya benim yokluğumda kargalar çanın o ürkütücü sesi eşliğinde şarkı söylüyor muydu?
Her şey bıraktığım gibi miydi?
Ya da burası baştan mı yaratılmıştı?
Belki kiliseyi kapatmışlardı ve öğlenin o sıcağında çanlarını çalmıyordu?
Belki de buraya evler dikmişlerdi ve insanlar mezarda yatan kimsesiz bedenler için onları her gün ziyaret ediyorlardı?
Her şey olmuş olabilirdi..
Nasıl bir günde milyonlarca şey yaşanılabiliyorsa burada hayli hayli şeyler olmuş olabilirdi..
Araba beyaz çiçekleri solmuş siyah kilisenin önünde durduğunda düşüncelerimden uzaklaşarak binayı süzdüm.
Yaşam enerjisi bitmiş bir insan gibi iki büklümdü resmen.
"Gidelim."
Jungkook-an arabadan indiğinde onu takip ederek ben de arabadan indim.
Tanıdık hava ciğerlerime dolarken boğuluyormuş gibi hissettim.
Yavaş adımlarla kiliseye yaklaştığımda arkama dönerek arabaya yaslanmış Jungkook-an'a baktım.
"Sen git. Bu senin çözmen gereken bir şey."
Başımı sallayarak aynı yavaşlıkta kiliseye daha çok yaklaştım ve içeriye adımımı attım.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
Diğer bölüm biraz uzun~ Bu yüzden merakla bekleyin çünkü -umarım ki- yakın bir zamanda atarım.😀
.
.
~Oolda~
.
~
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VAMPİR 2✔
VampireHayat uzun ama kuşlar yok olmuş. Peki ben neden hâlâ yaşıyorum? . . . . . . . . (2. Kitaptır. Lütfen ilk kitabı okuduktan sonra okuyun.)