41. BÖLÜM

435 43 3
                                    

Bol kıyafetimi üzerimden çıkartırken derisi yüzülen omzuma baktım.

Bu nasıl bir güçtü de bu kadar çok yüzülmüştü?

Bir süre daha omzumu inceledikten sonra yeni bir kıyafet çıkartıp giydim.

Daha fazla vücuduma bakmak istemiyordum çünkü bu çok iğrençti..

Vampir gücüm hiçbir işe yaramıyor ve günler geçtikçe daha çok çürüyordum.

Vampir demek kan içip yaraların oluşsa bile saniyeler içinde iyileşip sonsuza kadar yaşamak değil miydi?

Eğer vampir demek buysa ben neydim?

Tüm özellikleri körelmiş bir vampir mi?

Şanssız bir vampir mi?

Şeytan olarak anılan iyi bir vampir mi?

Neydim ben?

Belki değişik bir şekilde öldüğüm içindi bu..

Sonuçta zehir tüm organlarımı eritmişti.

"Tanrım, ne saçmalıyorum ben?"

Organlarımın eriyerek ölmemle tekrar hayata dönüp çürümemin ne alakası vardı?

"Tzuyu!"

Jungkook-an'ın sesiyle odamdan çıktım ve salona gittim.

Ne olmuştu ki?

"Ne oldu?"

Üzerindeki farklı ve özenli kıyafetlere baktım.

Neden bu kadar süslenmişti ki?

"Benim bir işim var. Birkaç saate dönerim. Sen de evde kal."

Başımı salladığımda gülümseyip salondan çıktı sonra da evden.

Kapının kapanma sesiyle yere çökerken elimle ağzımı kapattım, gözlerim dolmuştu.

Nereye gidiyordu?

Daha ben ölmeden kendine yeni birini mi bulmuştu?

Benden hoşlandığını söyleyeli günler bile olmamıştı ama o güzelce hazırlanıp beni bırakıp gidiyordu.

Gözünde bu kadar mı değerim yoktu?

En azından ölmemi bekleyebilirdi!

"Bunu yapıyor olamazsın Jungkook-an.."

Titreyerek ayağa kalktığımda ceplerimde telefonumu aradım.

Yoktu..

Odada mı bırakmıştım acaba?

Kılar adımlarla odaya gittim ve her yere baktım.

Yoktu.

Neredeydi?

Tekrardan her yeri aradıktan sonra aklıma gelen şeyle duraksadım.

Kilisede düşürmüş olamazdım değil mi?

Kıyafetlerimin arasından şapkamı alıp kafama takarken hızla kiliseye ışınlandım.

Büyük bir yorgunlukla kilisenin önüne vardığımda öksürdüm.

Ağzımdan çıkan birkaç damla kanla şaşırırken ağzımı sildim.

Ne oluyordu bana böyle?

Çok fazla umursamamaya çalışarak kiliseye girdim.

Gözlerim ilk olarak yerde yatan adama giderken yanına gitmeye başladım.

Tıpkı bıraktığım gibi duruyordu ve kafasının altındaki kan topluluğu kurumuştu.

Tiksinerek yere çömeldim ve açık kırmızı kanına baktım.

Kırmızının en sevmediğim tonlarındandı açık kırmızı, benim için koyu kırmızı her zaman daha çok ilgi çekici olmuştu.

Kafasının altına elimi koyarak suratına baktım.

Ne kadar da masum olmayan bir yüz ifadesi vardı, ölmeden önce hayata tüm nefretini kusmuş gibi..

Kaşlarımı çattım.

"Böyle ölmeyi hak etmiyorsun."

Büyük bir hızla kafasını vücudundan ayırırken elime bulaşan kanla gözlerimi şaşkınlıkla kocaman açtım.

Neden sarıydı?

Yoksa bu da mı müdürle aynıydı?

Müdür büyüyle vampire dönüşüp vampirlere işkence etmişti.

Bu rahip de bana zarar vermeye çalışmıştı ama tahminimce büyüyle vampir olmuştu.

"Vampirlerden bu kadar mı nefret ediyorsunuz?"

Elimle tuttuğum kafayı kenara fırlatarak ayağa ayağa kalktım.

O sırada kafanın gittiği yerde telefonumu görmemle hemen oraya gittim ve telefonumu alarak kiliseden çıktım.

O adamın yanında duramazdım.

Beni iğrendiriyordu.

Ayrıca eskileri hatırlatıyordu, kötü anıları.

Zaten iyi bir anım yoktu ki kötüleri hatırlatsın..

Işınlanmak için hazırlanırken gözlerim mezarlıktan tarafa kaydı.

Gitmeli miydim?

Tereddütle olduğum yerde dururken ayaklarım hızla oraya yöneldi.

Ne yapıyordum böyle?

Neden mezarıma gidiyordum?

Durmak istedim, geriye dönüp ışınlanmak istedim ama ayaklarım beni dinlemeden çoktan mezarlığa varmıştı bile.

Şapkamı daha çok yüzüme doğru indirdikten sonra mezarlığa girdim.

"Sen ne dediğinin farkında mısın?"

Tanıdık sesle olduğum yerde kalırken aklıma gelen ilk şeyle bir mezarın arkasına saklandım.

Onun burada ne işi vardı?!

"Bana ne dediğimi tekrarlatma. Jungkook-an."

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

~Oolda~

.

VAMPİR 2✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin