Şarkı; Algoth Holmes, Winter Birds
-DARCY-
Karanlık, beni kendine çekmiş ve içine hapsetmişti. Karanlıktan kaçışım yoktu. Her ne kadar karanlığın sebebini anlayamasam da umursamamaya çalıştım. Tek istediğim karanlıktan kurtulmak, aydınlığa kavuşmaktı. Ama şu an, bu istediğim çok uzakta duruyordu.
Uzun bir aradan sonra birkaç ses işitmiştim. Hiçbir duyumun çalışmadığını sanıyordum ama demek ki bir duyum çalışıyordu.
"Bayıldı. Bunu tahmin etmiştim," dedi tanıdık kız sesi. Anya'ydı bu. Nerden biliyordu ki? Bayılmış mıydım? Karanlığın sebebi bu muydu?
Ardından Ashley'in sesini duydum.
"Artık onun böyle hiçbir şeyden habersiz yaşaması imkânsız. Gittikçe bazı özellikleri belli oluyor. Böyle olacağını söylemişlerdi. Eğer böyle devam ederse... Ölecek."
Ölmek mi, diye sayıkladım içimden. Ama neden? Kalbim göğüs kafesimi döverken çığlık atmak istedim. Ama karanlık bunun üstesinden geliyordu.
"Biliyorum," dedi Daniel. "Er geç bunu öğrenecek. Hatta şimdi bile olabilir. Onu götürmeliyiz. Bir şeyler değişiyor. Ve değişmeye de devam ediyor, daha fazla dayanamaz," dediğinde çıldıracaktım. Böyle şifreli konuşunca ne oluyordu sanki? Sadece benim içime şüphe düşüyordu o kadar.
Daniel her zamanki Daniel'dı.
"Gücünü kullanabilir misin, Anya?" diye sordu Ashley, sesine yansıyan endişeyle. O sırada çığlıklar gittikçe yükselmeye başlamıştı.
"Eh, biraz büyüden zarar gelmez." Anya'nın sesinin ardından tanımadığım, aksanlı, kalın bir ses duydum. Bu sesi daha önce duymadığıma emindim. Ayrıca söylediklerinden, onlarla beraber takıldığını anlamıştım ve bu ses tonuna sahip birini onların yanında da hiç görmemiştim.
"Madison'a ne kadar benziyor."
Ah. Lucy'den sürekli duyduğum cümle... Daniel'ın dediklerinden sonra zihnim bununla ilgili teoriler üretmişti. Ve bu yüzden bunu duymak beni şaşırtmamıştı.
Gözlerim uzun sayılacak bir sürenin ardından tekrar açıldığında karanlığı kovdum ve yerine aydınlığı davet ettim. Sanki uzun bir süredir uykudaydım.
Gözlerimi, pencereden yansıyan güneş ışınları yüzünden birkaç kez kırpıştırırken burnuma dolan ve bana hastaneyi hatırlatan ilaç kokusuyla nerede olduğumu algılamaya çalıştım. Belki de yine bitkin düşmüş, hastaneye kaldırılmıştım.
Gözlerim sonuna kadar açıldığında beni selamlayan beyaz duvarlarla karşılaştım ve otomatik olarak yatağımda doğrulmaya çalışırken boğazımın kavrulduğunu hissettim. Susamıştım.
"Sonunda uyandın," diyen Ashley'i duyduğumda gözlerimi iyice açtım. Bana sımsıcak gülümsemeyle bakıyor, sıcak eli anaç bir tavırla saçlarımı okşuyordu. Bu davranışıyla içim huzurla dolmuştu.
Yatakta tamamen doğrulduğumda yanı başımda oturan, bacak bacak üst üste atmış Anya'yı, Ashley'in arkasında gergin bir ifadeyle duran Daniel'ı ve Anya'nın hemen arkasında duran, tıpkı onlar gibi mavi gözlü, beyaz tenli olan bir çocuğu gördüm. Koyu renk saçları dağınık, kemikli yüzü gergindi. Mavi gözleri ise tıpkı Daniel ve Anya gibi ifadesizdi.
O gün gördüğüm çocuktu ama nedense şimdi öyle bir haldeydim ki adını anlık olarak unutmuştum.1
Etrafımı incelediğimde bir sedyede yattığımı fark ettim. Aynı zamanda kollarımdaki kabloları da. Hastaneye benziyordu fakat tam olarak öyle değildi. Aynı zamanda çok şık, ofise benzer bir yerdi. Kitaplarla dolu raf, tablolarla süslenmiş duvar, tahta bir masa...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVİ : Prensesin Sırrı (Tamamlandı)
FantasíaYeni hali profilimde yayımda, oradan okumanız daha iyi olur :) *Profesör gittiğinde tekrardan dönüp arkadaşlarıma baktım; hepsi farklı ırktan, farklı millettendi. Her ne kadar Fersina bunların tümünü yok etmiş olsa da... Fakat bunların hiçbirinin ön...