40. YANGIN

795 64 39
                                    

Şarkı; Seal, Kiss From a Rose

-LUCY-

Yangın büyüyordu. Üstelik kuvvetli ayazın tenimi ısırmasına rağmen.

Elimi neredeyse kavrulmak üzere olan boynuma geçirirken başka bir elin elimi tutup geriye çektiğini hissettim.

Soğuk ifadesi hâlâ gözlerindeydi ve bükülü ince dudaklarıyla bana bakıyordu. Ben de yangınları düşünmemeye çalışarak onun yüzüne odaklandım.

Açık kumral renginde düz saçları, günlerdir el sürülmemiş gibi dağınıktı. Bronz teni aşırı derecede solgun ve mattı. Hafif küçük gözleri, belli belirsiz kemerli burnu, eski yumuşak yüz hatlarına nazaran daha olgun bir yüz...

"Boynum," diye mırıldandığımı fark ettim onu incelemeye devam ederken. "Acıyor."

Böyle deyince kaşları hafifçe çatıldı ve sorgularcasına baktı. Tabii bu göz açıp kapatıncaya kadar süren bir ifadeydi. Dudakları hiç de iç açıcı sayılmayan bir gülüşle gerildiğinde gözlerindeki ifadenin hâlâ ölü gibi bomboş olduğunu fark ettim. Sanki ruhu bedenini terk etmiş, boş bir kabuk gibiydi. Öbür türlü bu kadar duygusuz ve zalim görünemezdi. Özellikle onun gibi biri için bu mümkün değildi! Onun yerine bir başkası geçmiş olmalıydı.

Babasının onun hakkında söyledikleri acımı gittikçe katlarken vicdanım tekrardan içimde kıvrandı. Fakat onu böyle gördükten sonra onlara nasıl söyleyebilirim ki? Tıpkı bende olduğu gibi, Cody onların gözünde de bir kez daha ölmeyecek miydi?

"Acını dindirebilirim," dedi, buz gibi çıkan sesi içimdeki yangınlara rağmen beni üşütmeyi başarmıştı.

O mu acılarımı dindirecekti? Yüzümde alaycı bir gülüş peyda oldu.

"Bunu nasıl yapacaksın?" diye sorarken gözlerim gökyüzüne çevrildi. Yavaş yavaş şafak sökmek üzereydi ve benim acılarım saatler geçmesine rağmen dinmiyordu.

Evden ayrılmamdan bu yana kaç saat geçmişti?

Elinin karnımdaki bandaja doğru gittiğini hissettiğimde buz kadar soğuk olan elleri alev alev yanan tenime ilaç gibi gelmişti. Bunun üzerine bakışlarımı gökyüzünden ona çevirirken bir süre sessizliği dinledim.

Beni bir çuval gibi tutup toprak zeminden doğrulttuğunda karnımdaki dikişler yüzünden tekrardan inlemeye başladım.

"Neredeydin?" diye sordu alev alan siyah gözleriyle. Burnundan hızlı hızlı soluk alıp verirken ince dudakları bükülüydü. "Seni kimler gördü?" Dediklerinden dolayı bön bön ona bakarken ondaki öfke bana aktarıldı ve elim bu öfkenin karşılığı olarak ona doğru havalandığında kocaman elleriyle elimi havada yakalayıp bileğimi tuttu.

"Neden söyleyeyim ki?" dedim acıdan dolayı dişlerimi sıkarken. Böyle karşılık verince başparmağıyla bileğimin orta kısmını okşamaya başladı.

"Söylemezsen canın acımaya devam edecek ve ben de bu acılarını sonlandırmayacağım."

"Acılarımı mı dindireceksin? Sen mi?"

Alaycı ses tonum karşısında karnımdaki dikişi umursamadan beni tekrardan toprak zemine yatırdığında sırtıma değen küçük taşlar tenime saplanmıştı.

İkimizin de öfkesi alev alırken ne içimdeki yangınları düşünüyordum ne de karnımdaki yarayı düşünüyordum. Tek düşündüğüm yüzümün dibindeki yüzdü ve burnuma dolan tuhaf kokusuydu. Ve bileğimi okşamakta olan parmağının altında büyük bir hızla atmakta olan nabzım...

MAVİ : Prensesin Sırrı (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin