Şarkı; My Little Sweet Darling
-LUCY-
Her şey nereden geldiğimi bilmediğim bir ormanda kendimi bulmamla başladı.
Önce o kâbusu andıran yerden kurtulmuş olmamla ilgili düşünürken sessizliğin hâkim olduğu ormanda ilerlemeye başlayınca daha da kötü bir yerde olabileceğimi düşündüm. Sessizlik öyle rahatsız ediciydi ki ormandan bir kuş sesi bile duyulmuyordu. Sadece çevremde askerler gibi dizili devasa ağaçlar vardı. Bileklerime yumuşacık otlar dokunuyordu.
Telaş içimde büyük bir hızla tırmanırken sessiz ormanda ilerlemeye başladım. Ayaklarım yavaşça adım atıyor, bense onlar nereye giderse oraya bir yaprak misali savruluyordum. Fakat sonra bir çığlık sesi duydum.
Tam karşımdaki ağaçlarla çevrili başka bir yoldan geliyordu. Sesin kaynağının ne olduğunu bilmediğimden gerisin geri koşmayı düşündüm. Ayaklarım, benim düşündüğümün tam aksi istikamete, yani tam da o sesin kaynağına doğru yöneldi. Panik hâlâ içimde muhafaza olurken ayaklarım benden bağımsız hareket etmeye devam etti. Ta ki sesin kaynağına ulaşana kadar.
Önce ilk gördüğüm, sırtı bana dönük olan, yerde diz çökmüş bir erkek bedeniydi. Gri tişörtünden seçebildiğim vücudu cılız ve beyazdı. Simsiyah saçları darmadağınıktı.
İki adım atıp başımı hafifçe görebilmek için sağa yatırdığımda kucağında bir başka erkek bedeni tutuğunu gördüm.
"Sen kimsin?" diye sordu, sırtı bana dönük olan erkek. Seslenmesi üzerine öylece kalakalırken başını bir anda bana doğru çevirdi. İnsanüstü mavi gözleriyle karşılaştığımda önce şaşkınlık, daha sonra korkuyla geriye doğru sendeledim.
O bir Maviydi.
Fakat ilginç olan bir şey vardı; çocuk ağlıyordu.
Masmavi gözleri ağlamaktan kızarmıştı. Göğsü hıçkırıklarının eşliğinde bir yükselip bir alçalıyordu. Bakışlarımın istikameti yavaş yavaş kucağındaki bedene doğru yol aldığında, tam kalbinin olduğu yere saplanan hançerle kanlar içinde öylece durduğunu gördüm. Mavi gözleri de bizi izliyormuş gibi sonuna kadar açıktı.
"Sen bir Mavisin," dedim. Ses tonumun içinde bulunduğum ruh halime kıyasla cesur çıkmasına sevinmiştim.
"Evet," dedi ağlamaktan dolayı tuhaf çıkan sesiyle. "Ve sende insansın. Bizi ihbar etmeye mi geldin? Eğer öyleyse git ihbar et. Ben cezamı zaten çektim."
"İhbar etmek mi? Ne saçmalıyorsun sen?"
"Basbayağı ihbar etmek işte. Siz insanların yaptığı şey. Bizi yakaladın. Hadi, gidip de bizi yetiştirsene! Erkek arkadaşım öldü zaten, beni de idam etmeleri için saraya götürürler!" Hıçkırıkları eşliğinde bağırırken elinin tersiyle hızla akan yaşları sildi. Ellerindeki kan, sakalsız yanağına bulaşmıştı.
Haklıydı. Mavilerin ilişki kurması yasak olduğundan, eğer bir insanla veya kendi türleriyle ilişki yaşarken yakalanırlarsa idam edilmek için saraya götürülürdü. Tabii sadece idam değil, işin içinde kırbaç cezası da vardı. Fakat o sırada zihnimde kuvvetli bir şimşek çaktı.
Sadece ilişki yaşayanlar...
"Evet," dedi ben konuşmayınca. "Ayrıca Gayim ve kucağımdaki de erkek arkadaşımdı."
Şok içimde dalga dalga büyüdü ve bir an olanları idrak edemedim. Üstelik çocuk karşımda acı içinde kıvranırken olanlara odaklanmam mümkün olmamıştı.
![](https://img.wattpad.com/cover/139346186-288-k420830.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVİ : Prensesin Sırrı (Tamamlandı)
FantasyYeni hali profilimde yayımda, oradan okumanız daha iyi olur :) *Profesör gittiğinde tekrardan dönüp arkadaşlarıma baktım; hepsi farklı ırktan, farklı millettendi. Her ne kadar Fersina bunların tümünü yok etmiş olsa da... Fakat bunların hiçbirinin ön...