Şarkı; Christina Aguilera; You Lost Me
-ANYA-
Sert adımlarım çimenlik zemini döverken bir süre eski tahta kapının önünde duraksadım. Hâlâ neden burada, enkaz haline gelmiş evin önünde durduğumu kendime sorup duruyordum.
Nefes alıp verişlerimi düzene sokarken elim kapının kırık kolunda kalakaldı. Evin kapısı bile kırıktı ve her türlü kötü şeye kucak açmış bir vaziyetteydi. Bir elimle kolyemi kavrarken kapının kolunu sımsıkı tutmaya devam ettim. Herhangi bir hareketimle zaten zarar görmüş kapıyı daha da kötü hale getirebileceğimi biliyordum.
Pekâlâ, amacım birkaç gün önce kurtardığım o çocuğu, Leo'yu görmekti. Evet, son bir kez demiştim çünkü onu bir daha göremeyecektim. Bu yüzden ona ufak bir vedayı borç bilmiştim. Gerçi neden umursuyorduysam. Herkese ve tüm insanlara yaptığım gibi onu boş verebilir, kendi işime bakabilirdim ama yapamamıştım. Arkamı dönüp gidememiştim. Durup durup neden aptalca bir iş açmıştım ki kendime? Neyse ki bugün çocukla son görüşmemiz olacaktı. Zaten Leo'nun da bunu umursayacağını sanmıyordum. Ne de olsa kendimi bildim bileli insanlar benden uzak dururdu, çocuklar da öyle. Başka insanların peşlerinden ayrılmak istemezlerken benden kaçarlardı. Sanki iğrenç bir yaratıkmışım gibi.
Kendimi bildim bileli hep dışlanan taraf olmuştum ben. İlk başta, özellikle şu okula başladığım ve ilk defa toplum içine karıştığım o zamanlarda bu benim için büyük bir sorun olmuştu. Her eve geldiğimde yaptığım gibi yatağımda cenin pozisyonunda yatar, içim dışıma çıkana kadar ağlardım. Ertesi gün de kıpkırmızı olmuş ve şişmiş gözlerle okula giderdim. Ailemle aram iyi olsa bile derdimi hiç kimseye anlatmamıştım ben. Her ne kadar fazla yükten patlayacakmış gibi olsam da. İçimdeki yeisleri bir bir yazdığım defter dolmuştu ve ben yeni deftere geçmek yerine yazdıklarımı tekrar tekrar silip yeni baştan yazmıştım. Yeni baştan yazdıklarımda silmekten dolayı iyice yıpranmıştı.
Okuldayken hiç arkadaşım olmadığından ya kitap okurdum ya da en kötü ihtimalle kahvemi alıp insanları gözlemlerdim. Belki de en uzmanlaştığım şeylerden biri de buydu; insanları kitap gibi okumak.
Hiçbir zaman boş durmak istemezdim. Evde vaktimi yaptığım araştırmalarla, yabancı diler ezberlemekle ve yaşadığım dünyayı keşfetmekle geçmişti. Ayrıca özellikle de toplum içinde bir şeylerle ilgilenirdim. Zira bakışlar beni iğne misali deldiğinden benim için bir kaçamaktı. Okulda yanıma çoğu zaman kimse oturmadığından bir nevi rahattım. Çoğu zaman diyordum çünkü hiçbir aksilik olmadığı sürece hiç kimse yanıma oturmazdı. Tek yaptıkları mikropmuşum gibi yanlarından geçtiğimde geriye çekilmek, tiksinmiş gibi bakmaktı. Hatta özellikle çocuklar başta olmak üzere korku dolu bakışlar gönderenler de vardı bana. Bunun nedenini hep merak etmiştim.
Neden ben? Benim sizden ne farkım var?
O zamanlar sürekli zihnimde volta atan bir cümleydi bu. O zamanlardan beri içimde kopan çığlıklar bir türlü dinmemişti.
Yanmaya başlayan gözlerimi hızlıca kırpıştırdım ve çabucak kendime çekidüzen verdim. Ağlamayacaktım. Ailemin katledildiği günden beri ağlamamıştım ben. Şimdi mi ağlayacaktım?
Kapıyı açtığımda geldiğimden beri hiç ses duymamam beni şaşırtmıştı. Büyük ihtimalle uyuyor olmalıydı.
İki odadan ibaret olan evde mutfağın karşısında, neredeyse bomboş olan odaya doğru geçtim. Oda tek bir kanepe ve küçük bir tahta masadan ibaretti. Bir zamanlar beyaz olan duvarlar sararmaya yüz tutmuştu.
"Leo?" diye seslendim kanepede yatan küçük bedene doğru ilerlerken. Üzerine örttüğü ince battaniyeden dışarıya özgürlüğünü ilan etmiş kızıl saçlarına ellerimi hafifçe değdirdim. Banyo etmediğinden hâlâ kir içindeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVİ : Prensesin Sırrı (Tamamlandı)
ФэнтезиYeni hali profilimde yayımda, oradan okumanız daha iyi olur :) *Profesör gittiğinde tekrardan dönüp arkadaşlarıma baktım; hepsi farklı ırktan, farklı millettendi. Her ne kadar Fersina bunların tümünü yok etmiş olsa da... Fakat bunların hiçbirinin ön...