-DARCY-
Daniel'la beraber meşalelerin aydınlattığı, oldukça ıssız olan loş koridordan geçerken ona bakmamaya özen gösterdim. Dikkatimi, sarayın en kuytu köşelerinden biri olan yürüdüğümüz koridora vermeye çalıştım. O kadar sessizdi ki ürperdiğimi hissettim. Bir tane muhafız bile yoktu bu koridorda. Tıpkı bir film sahnesinin içine hapsedilmiş gibiydim.
Ellerimi birbirine kavuştururken çaktırmadan Daniel'a baktım. Özellikle bana yaklaşmıyor, kaçıyordu. Bunu hissedebiliyordum. Odadan çıktığımızdan beri tek kelime etmemişti. Ben de sessizliği kırmak istiyor ama başaramıyordum. Balonun olduğu gün gözlerindeki ifade aklımdan çıkmıyordu. Sımsıkı tutmuştu. O da bundan memnun olmuş gibi bakmıştı bana.
Beni odada gördüğü haliyle şu anki hali arasında dağlar kadar fark vardı. Kalbimse odadan çıktığından beri hızını yavaşlatmamıştı ve Daniel'ın da bunu duyduğunu biliyordum. Tekrardan kızardığımı hissettim. Bu huyumdan nefret ediyordum. Kolay kızaran biri olmayan ben, onun yanında çabucak ısınıveriyordum.
En sonunda ışığı görmeye başladığımda dışarıya çıkmakta olduğumuzu anladım. Koridorun sonuna geldiğimizde geniş camlardan yansıyan ışık demeti yüzünden gözlerimi kıstım. Daniel etkilenmemiş gibiydi. Tahta kapıyı açtığında burasının sarayın arka bahçesi olduğunu görmüştüm. Burayı çoğu ziyaretçi bilmiyordu sanırım. Ben de onlardan biriydim. Ne de olsa ilk defa geliyordum saraya.
Ağaçlar birbiri ardına sıralanmış, yaprakları hafifçe esen rüzgârla dans ediyordu. İnce asfalt yol boyunca sıralanmış banklardan birinde bizim grup bulunuyordu. Chris, bir parmağını yanağına sabitlemiş, düşünüyor gibi duran Anya'ya bir şey anlatıyordu. Anya ise bir yandan uzun, dalgalı kızıl tutamı parmağında döndürüyordu. Ashley ve Karan'sa bankta hararetli şekilde bir şeyler anlatıyorlardı. Ashley uzun kumral saçları sıkı atkuyruğu yapmıştı. Böyle olunca iyice ortada olan yüzündeki endişeyi görebilmiştim. Karan ise geldiğimizi anladığında gülümseyerek bana bakmıştı. Göz kırpmış ve ardından kısa sürecek şekilde ıslık çalmıştı.
"Bu ne güzellik prenses," deyip yanıma geldi ve yanağımdan makas aldı. Prenses kelimesini kullandığı için omzuna şakadan vurdum. Dikkatli olmamız gerekiyordu.
"Hey, o kelimeyi kullanmak yoktu," dedim gülmemeye çalışırken ama onun yanında asık bir yüzle durmak çok zordu. Kısa bir kahkaha patlayıp beni hızla kucağına aldı ve döndürmeye başladı. Yüzünü boynuna gömüp çığlıklar atarken bir yandan kıkırdıyordum. Ağırlığımı dert etmeyeceğini ve düşürmeyeceğini biliyordum, yine de paniklemiştim işte.
Beni bıraktığında baş dönmesiyle sendelerken Anya'nın keskin bakışlarıyla karşılaştım. Karan da ona bakıyordu. Onlar uzun sayılacak bir süre birbirlerine bakarken herkesin onlara odaklandığını görmüştüm. Birbirlerine böyle bakmaları bana dünkü olayı hatırlatmıştı. Aralarında bir şey olduğunu biliyordum ya da ben yanlış anlamıştım ama yine de onları birlikteyken düşünmeden edemiyordum.
Bugün Anya da ayrı bir güzeldi. Giydiği siyah, yan tarafları açıkta kalan siyah elbise üzerine tam oturmuştu. Önüyse o meşhur kolyesi görünecek şekilde açıktı. Ayağındaki uzun, siyah topuklu ayakkabılarla şıklığını tamamlamıştı. Karan da her zamanki gibiydi; sade tişörtü, siyah pantolonu, dağınık siyah saçları...
"İyisin, değil mi?" diyen Ashley'in sesiyle gözlerimi ondan ayırdım. Ah, dünkü olaydan haberi olmalıydı.
"Tabii ki de haberdarım," dedi Ashley hınzırca gülümseyerek. Sanırım yine düşüncelerime girmişti. Böyle olunca kendimi çırılçıplak hissediyordum. Her şey apaçık ortadaydı. Fakat bu sefer kızarmamayı başarmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVİ : Prensesin Sırrı (Tamamlandı)
ФэнтезиYeni hali profilimde yayımda, oradan okumanız daha iyi olur :) *Profesör gittiğinde tekrardan dönüp arkadaşlarıma baktım; hepsi farklı ırktan, farklı millettendi. Her ne kadar Fersina bunların tümünü yok etmiş olsa da... Fakat bunların hiçbirinin ön...