Şarkılar;
Christina Aguilera, Oh Mother
William Byrd, In Nomine Player; My sweet little darling
Evgeny Grinko, Field(bunu daha çok yazacağım....)Not: Bölümün sonunda bir duyuru var, okumanızı isterim.
İyi okumalar, bölüm biraz uzun.
-DARCY-
Beklemek; daha önce hiç bu kadar heyecanlı ve güzel olmamıştı.
Bekliyordum, sabırsızdım, heyecanlıydım ve ellerim heyecanımın göstergesi olarak titriyordu. Çünkü işin sonunda uzun zamandır ayrı kaldığım arkadaşlarıma kavuşma ihtimali vardı.
Ashley'in sevgisini, Karan'ın neşesini, Chris'in uysallığını, Anya'nın asiliğini... Hepsini özlemiştim. Öyle ki sanki hâlâ Ashley yanıma gelip bana sevgisini gösteriyor gibiydi. Karan, enerjik ve pozitif tavrıyla bizleri güldürmeye çalışıyormuş gibiydi. Chris de tüm bunlara rağmen sakinliğini bozmadan duruyor gibiydi. Anya ise duygularını soğuk tavırlarının arasına gizliyor gibiydi. Ve en sonunda da tüm olayların ardından kendimi onun kolları arasında buluyordum. Sanki şu anda parmakları saçlarımda dolanıyordu ve dudakları adımı söylüyordu. Ama bunu yaptığı sırada görüntü birden değişiyordu; benim oradan gitmem gerektiğini söylediği güne gidiyordu.
Kendime gelir gelmez ve gözlerindeki ifadeye şahit olur olmaz fark etmiştim bunu ama bir türlü kabullenmek istememiştim. Hatta bunu beni öptüğünde de hissetmiştim. Bana son kez beni öpüyormuş gibi gelmişti ve tüm hislerim her zamanki gibi doğru çıkmıştı.
Beni bırakmıştı. Ve ben yine de bir türlü ona kızamamıştım. Nasıl kızabilirdim ki? Çünkü biliyordum ki en başta buna kurallar izin vermiyordu. Kurallar, biz yan yana geldikçe bir gölge gibi takip edeceklerdi. Bense içine düştüğüm çelişkiyle bir başıma kalıyordum; bir yanım kurallara rağmen onunla olmamı söylüyordu, bir yanımsa ikimizin de başını belaya sokmamak için ondan uzaklaşmam gerektiğini söylüyordu. Ama daha bu ikinciyi söyler söylemez kalbime bir şey çöküyordu.
Diğerlerini özlemiştim. Onu da çok özlemiştim. Şimdiyse baloya giderken içimde ister istemez yeşeren bir umut ve sabırsızlık vardı. İç sesim umut etmemem gerektiğini, hayal kırıklığına uğrayacağımı söylüyordu. Ama ben yine de umut ediyordum işte. Belki de gerçekten imkansız da olsa onları baloda görebildim. Onlar orada olup da yanlarına gidemeyecek olsam bile onları bir kez görmek benim için yeterli olacaktı. Tek istediğim onları sadece bir kere görmekti.
"Artık hazır sayılırsın," dedi Lucy, iri dalgalar haline getirdiği saçlarımı bıraktığında. Sonra da yarattığı görüntüye sevinmiş gibi ellerini çırptı. Ben de onun bu sevincine gülerek karşılık vermiştim.
Evet, çok basit de olsa Kırmızı Başlıklı Kız kostümünü seçmiştim. Bunun bir diğer nedeni de masalları seviyor oluşumdu. Küçüklüğümden beri neredeyse tüm masalları bilirdim ve bunun en büyük sebebi de büyükannemin bana küçüklüğümden beri masallar anlatıyor oluşuydu.
Aynada kendimi inceledim. Kabul etmem gerekiyordu ki Lucy gerçekten de harika bir iş çıkarmıştı. Kahverengi saçlarım belime kadar iniyordu. Yüzümde ise güzel duran, hayatım boyunca bana yapılan en ağır makyaj vardı. Lucy, fondöteni yüzüme ince bir tabaka halinde yaymıştı. Gözlerime ince bir eyeliner ve pembeye yakın tonda far sürmüştü. Ayrıca solgun göründüğümü söylemiş, yanaklarıma hafif renk verecek allık sürmüştü. Makyajımı en ağır gösteren şey de kırmızıya boyanmış dudaklarımdı.
Ama aynadaki görüntüye tekrar bakar bakmaz gözlerimi kaçırmıştım. Makyaj yapınca, solgunluğum gidince anneme daha çok benzemiştim. Hatta Lucy bile bunun farkına varmış olmalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVİ : Prensesin Sırrı (Tamamlandı)
خيال (فانتازيا)Yeni hali profilimde yayımda, oradan okumanız daha iyi olur :) *Profesör gittiğinde tekrardan dönüp arkadaşlarıma baktım; hepsi farklı ırktan, farklı millettendi. Her ne kadar Fersina bunların tümünü yok etmiş olsa da... Fakat bunların hiçbirinin ön...