Şarkı; Maksim, мой Рай
-ANYA-
"Benim kızım çok iyi yerlere gelecek, yükselecek."
Babamın sesi kulaklarımda yankılanırken gözlerimi mavi göğe diktim. Sanki hâlâ beş yaşında, babasının biricik kızıydım. Sanki babam, her başarılı olduğumda yaptığı gibi beni kucağına alıp alnıma öpücük kondurmuş gibiydi. Tabii bunların hepsi babamın asıl amacının farkına varmadan önceydi ve ben bunları göremediğim için kendimi aptalın teki gibi hissediyordum. Oysa gerçekler apaçık ortadaydı; babam beni sadece hedefleri için kullanıyordu. En büyük amacıysa sarayda yer edinmem ve onu başarımla gururlandırmamdı.
Babam beni hiçbir zaman sevmemişti.
Bana söylediği onca laflardan sonra, zorla yaptırdığı şeylerden sonra ondan nefret etmem gerekiyordu ama benim tek hissettiğim kalbimdeki kocaman boşluk hissiydi. Ve annem... Beni bu hayatta gerçekten hiçbir çıkar amacı gütmeden seven kişiyi o kadar çok özlüyordum ki bu acı on beş yıl boyunca hiç hafiflememişti.
On beş yıl...
Kalbimdeki yara sızlarken boğazıma oturan yumru yüzünden yutkundum. Annem ve babam on beş yıl önce İsyancılar tarafından parçalara ayrılarak ölüme terk edilmişlerdi ve ben geç kalmıştım.
Benim yüzümden ölmüşlerdi.
İsyancılar, diğer yetenekli Mavilerde olduğu gibi güçlerimin peşindeydiler. Eğer istedikleri gibi onlara teslim olsaydım ailem yaşıyor olacaktı. Ama savaşmış, esir düşmemiştim. Babam yaptıklarına rağmen bana tek katkısı, bana hep zorluklara karşı güçlükle ayakta durmayı, savaşmayı öğretmesiydi. Ben de tıpkı babamın öğrettiği gibi onlarla savaşmış, kurtulmuştum. Fakat ailem... Onlar ölmüştü.
Ellerimi terasın mermerine yaslarken gözlerimi mavi gökyüzünden, buradan bile görünen saraya çevirdim. Bir gün orada olacaktım. Babamın dediği gibi bir gün başaracak, yükselecektim. Ama bunu sırf o istedi diye değil, tamamen kendi özgürlüğüm ve istediklerim için yapacaktım. Ve bunu tek başıma yapacaktım. Hiç kimsenin haberi olmadan. Zaten ben istediğim çoğu şeyi habersiz yapmıştım.
"Kızıl?"
Aşinası olduğum, gelen ses karşısında hışımla arkama döndüm.
Tahmin etmeliydim. Karan Özuğur. Her zaman olduğu gibi yine beni sinir etmeye gelmişti. Neredeyse dönüşüp aralarına katıldığım günden beri bunu yapardı. Çocuğun işi gücü yoktu, sürekli benimle uğraşıyordu. Ve ben çoğu zaman neden böyle yaptığını sorgulayıp duruyordum. Zira çoğu insan beni umursamazdı. Ama o, sürekli yanımda olmaya devam ediyordu. Her ne kadar bana sürekli takılsa da, rahatsız etmeye çalışsa da aslında her şeyin çok farklı boyutta olduğunu biliyordum. Ama görmezden geliyordum.
Gözlerimi benimkiler gibi olan buz mavisi gözlerine çevirdim. Normalde gözlerinin safir rengine bürünmesine alıştığımdan bu renge alışmak biraz zamanımı almıştı.
Teni süt gibi bembeyaz, saçları kömür karasıydı. Kemikli bir yüze, düzgün, hafif uzun bir burna ve alt dudağı kalın, üst dudağı ince solgun dudaklara sahipti. Yanaklarını örten kirli sakalını, dağınık saçlarını unutmamak gerekirdi. Ve çıplak göğsü... Normalde pek yarı çıplak gezen biri değildi. Ama bunun bir diğer nedeninin bizim hava koşullarından insanlar kadar etkilenmememizdi. Gerçi benimde üstümde sadece siyah iç çamaşırım ve kısa kot şortum vardı. Ve herkesin bildiği, boynumdan çıkarmadığım haç kolyem.
"Yine ne var?" diye tısladım. O da bu tavırlarımı görmezden gelmeye devam etti. Dudakları çarpık bir gülümsemeyle gerildi ve bana doğru yaklaşmaya başladı. Sanırım sonsuza kadar beni rahatsız etmeye devam edecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVİ : Prensesin Sırrı (Tamamlandı)
FantasíaYeni hali profilimde yayımda, oradan okumanız daha iyi olur :) *Profesör gittiğinde tekrardan dönüp arkadaşlarıma baktım; hepsi farklı ırktan, farklı millettendi. Her ne kadar Fersina bunların tümünü yok etmiş olsa da... Fakat bunların hiçbirinin ön...