Şarkı; Coldplay, Daddy
-ANYA-
Çölün ortasında bekliyor gibiydim.Belki de böyle hissetmemin nedeni boğazımdaki kuruluktu. Ama sıcaktı. Sahil kenarında güneşleniyormuşum gibi sıcaktı. Ve ben bunun nedenini bilmiyordum ama boğazımdaki kuruluğun nedenini biliyordum çünkü yirmi yıl boyunca sürekli oluyordu.
Boğazım kan hasretiyle yanıyordu. Öyle ki duyularım susuzluğumun etkisiyle iyice coşmuş, neredeyse kan kokusu alır gibi olmuştum. Ki gözlerimi açınca ve kendimi bana tanıdık gelen odada bulunca kan kokusunun hayal olmadığını anlamıştım.
Adım sesleri duyuyordum. Saray çalışanları koridorlardan geçiyordu ve aldığım kan kokuları onlardan geliyordu. Damarlarında akan kanlarının kokusu burnuma dolmaya devam ettikçe göğsümden boğazıma doğru vahşi bir hırıltı yükseldi, dişlerim gerilirken dilimi kuruyan dudaklarımda gezdirip ellerimi yumuşacık örtüye geçirip neredeyse yırtacak kadar sıktım.
Kan istiyordum. Susuzluğumu giderecek kan istiyordum.
Ama sonra sol bileğimdeki kelepçeyi fark edince kan düşüncesine odaklanmak yerine olanları tekrar gözden geçirmeye odaklandım.
Evden dışarıya çıktığımı hatırlıyordum. Duştan çıkmıştım ve nemli saçlarım rüzgârla birlikte dağılıyor, şampuanımın kokusunun burnuma dolmasına neden oluyordu. Gemide olanlardan sonra huzursuzluğum artmıştı. Tek isteğim yalnız kalmaktı. Tabii birilerinin gelmesi dışında... Bir yanım istemsizce onun da gelmesini istemişti. Çünkü ona sarılmak istiyordum, başımı omzuna yaslamak istiyordum.
Umduğum gibi olmuştu. Sanki sessiz isteğim ona gitmiş, evin arka tarafındaki çimenlerin üzerine oturduğumda yanıma gelmişti.
Duştan çıkmıştı ve her zamankiden ferah kokuyordu. Nemli siyah saçları kıvırcıklaşmış, artık iyice uzadıklarından ensesini geçmeye başlamışlardı ve gür saçları gelişigüzel bir şekilde duruyordu. Alnına dökülen birkaç kıvırcık tutamla, safir mavisi gözleriyle ve onları çevreleyen ne kısa ne de çok uzun olan kirpikleriyle, ince uzun burnuyla ve pembeleşen dudaklarıyla her baktığımda daha yakışıklı görünüyordu. Parmaklarımsa yüzünün her bir detayına dokunmak istediğinden âdeta sızlıyordu.
Gemideki insanlara karşı olan hareketlerimi konuşmak istediğini düşünmüştüm ama umduğum gibi olmamıştı. Alaycı bir şekilde birbirimize dokunmayacağımıza dair söz vermiş, yanıma gelmemi işaret etmiş ve bir koluyla beni rahatça sarmıştı. Ben de başımı omzuna yaslamıştım. Tabii sözünü tutmamasını isteyen bir tarafım da vardı. Özellikle de gemide olanlardan sonra...
Biz sessizliğimizi bozmadan dururken Leo bir anda çıkagelmişti. Her zamankinden de hastalıklı görünüyordu ve ben bunun nedenini düşünüp ona iyi olup olmadığını sorarken Karan'la ikimizin duyduğu seslerle dikkat kesilmiştik.
Kokularını alabiliyorduk, adım seslerini duyabiliyorduk ve içimizden bir ses onların kraliyetten olduklarını söylemişti. Öyle de olmuştu. Karan çözüm yolu olarak Leo'ya binaların sonundaki parka gitmesini söylemeseydi belki o da yakalanacaktı.
Belki de yakalanmıştı kim bilir?
Çünkü Andre'nin adamları bile ne olduğunu hatırlayamasam bile bizi yakalamayı başarmışlardı. Leo gibi küçük bir çocuğu yakalamaları daha kolay olurdu, ki bu ihtimal beni endişelendiriyordu. Çocuk bir sürü şeye şahit olsa da, yaşıtlarına göre zeki sayılsa da yakalanma ihtimali her zaman vardı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVİ : Prensesin Sırrı (Tamamlandı)
FantastikYeni hali profilimde yayımda, oradan okumanız daha iyi olur :) *Profesör gittiğinde tekrardan dönüp arkadaşlarıma baktım; hepsi farklı ırktan, farklı millettendi. Her ne kadar Fersina bunların tümünü yok etmiş olsa da... Fakat bunların hiçbirinin ön...