Şarkı; Evgeny Grinko, Jane Maryam
-DARCY-
Ateş.
Tek hissedebildiğim buydu. Onun dışında bedenim vitrinlerdeki mankenler kadar cansız gibiydi. Ateş kısa bir süreliğine bedenimi yaksa da sonradan beni terk etmişti. İlk başta rahatladığımı sanıp sevinmiştim. Oysaki yanılmıştım. Şimdi de bedenimin her yerine küçük iğneler batıyordu.
"Kendine geliyor sanırım," diyen Ashley'in sesini duyduğumda işitme duyumun çalışır olduğuna sevinmiştim.
"Birazdan uyanacak, biliyorum. Kanı hazırlayayım mı?"
Ah, Karan. O da buradaydı. Beni bu karanlıktan kurtarmaya mı gelmişlerdi? İçim mutluluk ve güven duygusuyla sarmalanmıştı. Aydınlığa çok az zamanım kalmıştı. İçim, koyu renk bulutlarla kaplı havadan oldukça güneşli bir havaya dönmüştü.
Birkaç mırıltı ve onaylama sesleri geldi.
"Gücünü kontrol edemiyor," dedi Anya. Sesini duymamla bir an afalladım. O da mı buradaydı? Beni kurtaracak mıydı? Gücünü kullanamıyor derken neyi kastetmişti? Benim gücüm yoktu ki...
"Anya, çeneni kapatsan diyorum. Şu anda bizi duyuyor."
"Ah, pekâlâ. Sustum."
Dakikalar saatleri kovalarken artık bu bitmek bilmeyen karanlık tünel canımı sıkmaya başlamıştı. Ashley az kaldığını söylemişti. Az derken ne kadarlık bir süreden bahsetmişti? Zira bana sonsuza kadar uzayacakmış gibi görünüyordu. Zaten tünelin sonundaki beyaz ışığa dair hiçbir şey yoktu. Yakınlaşsam anlardım.
Ama sonra gördüm. Tam karşımda, göz alıcı bir şekilde parlıyordu. Öyle ki bu yoğun ışık demeti gözlerimi acıtmıştı. Sonunda tünelin sonundaki ışığı bulabilmiştim, bu bana yeter de artardı. Bu yoğun ışığa katlanabilirdim. Gözlerimi kırpıştırırken daha fazla dayanamayıp sonuna kadar açtım.
Karşılaştığım ilk şey, tavanda göz alıcı bir şekilde parlayan lambaydı. Gözlerimi tavandan ayırırken boğazımdan gelen tanıdık yanma hissi yüzünden kuru kuru öksürdüm.
"Darcy!"
Ashley'in önüne düşen kumral saçlarını görmemle gülümsedim. O günkü koşu yarışından sonra kendimi bulduğum yerdeydim. Kokusundan anlamıştım. Gülümsememin nedeniyse beni yalnız bırakmadıklarıydı. Zira başım tehlikedeydi ve onlar beni korumak istemeyebilirlerdi. Fakat sonra bu düşüncemi rafa kaldırdım, olumsuz düşünceler en son isteyeceğim şeydi.
Boğazımı tutarak doğrulurken ağzımdan ufak bir iniltinin dökülmesine mani olamamıştım.
"İyi misin?" diye endişeli bir şekilde sorarken başımla onayladım. Önüme düşen dalgalı saçlarımı ittirirken sol tarafımda Karan'ın sesini duydum.
"Bizi korkuttun prenses." Saçlarımı karıştırdığında ona gülümsemeden önce numaradan kaşlarımı çattım ama onun yanında ciddi kalmak oldukça güçtü.
"Ben iyiyim," derken gözlerim elindeki siyah kaplı, büyük boy, ağzı kapalı plastik bardağa odaklandı. Hayır, dedim içinden. İçinde ne olduğunu biliyordum ve aynı olanların tekrarlanmasını istemiyordum. Bu sefer ciddiydim.
O günkü içtiğim kanın tadı aklıma gelince zevkle inlememek için kendimi tuttum. Aksilik bu ya, boğazımdaki yanma hissi de iyice kuvvetlenmişti. Bilerek yapıyor gibiydiler.
"Ne olduğunu biliyorum," dedim öfkeli çıkan sesimle. Yumruk yaptığım ellerim titriyordu. "Bu sefer olmayacak, içmeyeceğim."
"Hayır, içeceksin." Aşinası olduğum efsunlu ses kulağımda yankılandığında başımı sesin geldiği yöne, Ashley'in arkasına çevirdim. Mavi gözleri gözlerime odaklanırken ilk defa uzun sayılacak bir süre gözlerinin içine baktım. O da gözlerini kaçırmıyor, keskin ve biraz öfkeli görünen bir ifadeyle beni incelemeye devam ediyordu. Dalgalı saçlarından bir tutam gözlerinin önüne düşmüştü, böyle olunca mavi gözlerine perde inmiş gibi olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVİ : Prensesin Sırrı (Tamamlandı)
Viễn tưởngYeni hali profilimde yayımda, oradan okumanız daha iyi olur :) *Profesör gittiğinde tekrardan dönüp arkadaşlarıma baktım; hepsi farklı ırktan, farklı millettendi. Her ne kadar Fersina bunların tümünü yok etmiş olsa da... Fakat bunların hiçbirinin ön...