Medya; Imagine Dragons - Believer
Rose
Yemekhanede oturmuş Yoongi ile beraber yemek yiyorduk. Daha doğrusu, ben yemek yiyordum o ise sürekli beni izliyordu. Başta, bu gerçekten rahatsız ediciydi ama sonra alışmıştım. O kadar tatlı bakıyordu ki, yanaklarını sıkmak istiyordum.
"Hey," Gözlerimi Yoongi'den çektiğimde yanıma oturan Jin ile karşılaşmıştım. Kalbimi panik duygusu esir ederken, burada olmasının amacını çok iyi biliyordum. Ama tek isteğim yanımızdan defolup gitmesiydi. "Oturdum ama sorun olmaz, değil mi?"
"Tabii, otur." dedi Yoongi ifadesizce. Jin ise gülümsemiş ve bir bana bir de Yoongi'ye bakmıştı. "Uzun zaman oldu." dedi sonunda. "Yoongi bu aralar fazla meşgulsün sanırım. Pek göremiyorum seni."
"Öyle." diyerek kafasını aşağı yukarı salladı Yoongi.
"Rose'u da burada bulduğum iyi oldu." Sonra sırıtarak bana bakmış ve elinde tuttuğu minik kağıdı bana uzatmıştı. "Bu büyücü diliyle yazılmış okuyamadım da.. Mümkünse bize şöyle yüksek sesle bir okur musun?"
Yoongi'nin garip bakışları arasında Jinden kağıdı almıştım. Tanrı aşkına! Bu Jisoo'nun bana aşk büyüsünü bozabilmek için verdiği kağıttı. Bozacak olan büyü, bu kağıtta yazıyordu. Yüksek sesle okuduğum anda Yoongi ile olan büyü bozulacaktı.
"Ee okusana Rose," dedi Jin tek kaşını kaldırarak. "Yoksa, okumayacak mısın? Okumak istemiyorsan okuma. Sonra hallederiz."
Derin bir nefes aldım. Neyi kast ettiğini biliyordum. Bir tarafta yakın arkadaşım diğer tarafta ise sevdiğim adam vardı. Öyle bir ikilime düşmüştüm ki, Jin'in bu durumdan oldukça eğlendiğinin farkındaydım.
En yakın arkadaşın, dedi içimden bir ses. Yoongi'ye aşk büyüsünü yapmanı istedi. Onun yüzünden bu haldesin.
"Tamam." dedim Jin'e. "Sonra halledelim. Şimdi yemek yiyeceğim."
Yoongi ikimize hala daha garip bakışlar fırlatırken Jin memnun bir gülümsemeyle geriye yaslanmıştı. Çok kötü bir durumdaydım. Kelimenin tam anlamıyla bitmiştim.
Jisoo
"Ya! Dalgom," dedim sinirle. "Halının ortasına ateş püskürtmeyi keser misin? Bu senin yüzünden değiştirdiğim onuncu halı."
Bana suçlu gözlerle bakarak minik adımlar atmış ve koltuğa uzanmıştı. Kendisi gerçekten çok minik bir ejderhaydı, bir parmak boyundaydı. Bu Dalgom'un türünün özelliğiydi. Minik ejderhalar çok zeki oluyordu ve cadılara ya da büyücülere geçmişten beri yardımcı olurlardı. Ama işte benim Dalgomum böyle yaramaz ve sürekli yatan bir ejderhaydı.
Telefonumun sesiyle Dalgom'a bakmayı kesip, telefonu elime aldım. Jin arıyordu. Projemizin teslim günü çok yaklaşmıştı. Projemiz de neredeyse bitmek üzereydi. Bu aralar sıkça görüşüyorduk ve onun o kadar da dayanılmaz, katlanılmaz, gıcık, egosit ve kendini bir şey sanan biri olmadığını anlamıştım. Tamam, yani belki biraz. Azıcık.
"Efendim Jin?"
"Ne zaman buluşacağız?" dedi Jin direk konuya girerken. Gözlerimi devirme isteğim artarken kendimi zor tutumuştum.
"Bilmem ki," dedim. "Bugün müsaitim tamamen. Ne zaman buluşalım?"
"O zaman ormanda buluşalım mı?" dedi Jin, gülümsediğini hissediyordum. Ormanı gerçekten çok seviyor olmalıydı. "Hava bugün çok güzel."
"Tamam, bana uyar."
"Pekala. Yarım saat içinde görüşürüz."
Cevap vermeme fırsat bırakmadan telefonu yüzüme kapadığında uyuyor olan Dalgom'a bakıp omuz silkmiştim. "Ama o yine de kaba. Sence de öyle değil mi Dalgom?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
house of cards ❅ bts•bp ✓
FanfictionCadıların, vampirlerin, büyücülerin, kurt adamların.. Aklına gelebilecek tüm garip insanların olduğu bir kent düşün. Burası senin hayal gücünün oluşturduğu kent, bir ütopya. BTS & Blackpink ©nemesislau2018 ✨ Bu kitap kapağı Balaccie'nin Büyü Dükka...