40 × Oceans

4.7K 474 313
                                    

Seafret - Oceans

Yazar

J.seph kaçmıştı ve Taehyung, Jungkook, Namjoon ve Hoseok onu yasak ormana dek kovalamışlardı. Gözlerini öyle bir sinir bürümüştü ki, J.seph'in neden savaşmak yerine kaçtığını bile düşünemiyorlardı. Tek istedikleri onu öldürmekti. Yüreklerindeki hüzün, intikam aşkıyla kavuruluyor bir kişiyi daha kaybetmeyi kaldıramayacaklarını biliyorlardı. Yasak ormanın derinlerine geldiklerinde J.seph yanındaki iki büyücü ile ortaya çıktı.

"Korkak gibi kaçacağını düşünmemiştim." dedi Taehyung alayla.

J.seph gülmüştü. "Sana yardımcı oluyorum dostum. İyilik yapıyorum, teşekkür etmen gerekmez mi?"

"Ne iyiliğinden bahsediyorsun?" dedi Jungkook sinirle. Vampir dişleri ortaya çıkmıştı ve gözleri kırmızıya bürünmüştü. Sağlam adımlarla J.seph'e doğru yürüyordu ama J.seph ona bakmıyordu bile. Bakışları yalnızca Taehyung'un üzerindeydi. "Söylesene!" diye bağırdı Jungkook. Fakat hala daha J.seph'in ilgisini çekememişti.

"Sevgilinin ölümünü görme diye seni burada tutuyorum, Taehyung." dedi J.seph neşeyle. Taehyung'un gözleri şaşkınlıkla kocaman olurken anlamışlardı. Bir kez daha kandırıldıklarını..

Lisa

Odada dolanıp duruyordum. Gerçek anlamda kafayı yemiş gibiydim. Sürekli pencereden dışarıya bakıyor ve saçlarımı çekiştiriyordum. Bu evden çıkmanın bir yolunu bulmam gerekiyordu, kesinlikle çıkmam gerekiyordu bu evden. Her şey bana bağlıydı biliyordum. Korkaklık yapmayacaktım, her yolu denemem şarttı. Derin bir nefes alıp Irene'ın benim için getirdiği yemeklere göz attım. Jungkook'un benim için her şeyi en ince ayrıntısına dek planlamış olması beni çok mutlu etmişti aslında. Ama bir o kadar da üzülmüştüm. Çünkü ben Jungkook'un bu çabasının karşılığını veremeyecektim. Onun sevgisinin karşılığını veremeyecektim.

Derin bir nefes alıp bir kez daha pencereden dışarıya baktım. Evin biraz ilerisinde bir dere vardı. Su telikinezisi, diye düşündüm içimden. Ne yazık ki bunu hiç denememiştim. Fakat, şimdi denemezsem muhtemelen bir daha asla deneyemeyecektim. Derin bir iç çekip hafifçe kapıya baktım. Irene'ın ya da bir başkasının beni duymasını istemiyordum. Gıcırtılı pencereyi yavaş bir şekilde araladığımda, bu süreçte odaya kimsenin girmemesi için dua ediyordum. Pencereyi tamamen açıktan sonra yüzüme vuran temiz hava iyi hissetmemi sağlamıştı.

"Yapabilirsin Lisa," diye mırıldandım kendi kendime. "Yapabilirsin." Ellerimi doğru bir konuma getirerek deredeki suyu havaya kaldırdığımı ve kendime yaklaştırdığımı hayal etmiştim. Tek gözümü hafifçe araladığımda hiçbir şey göremeyerek ofladım. Ama yılmamam gerekiyordu bu yüzden aynı işlemi tekrarladım. Bir kez daha ve bir kez daha..  Defalarca denememe rağmen hiçbir şey değişmiyordu. Gözlerimin dolmasına engel olamayarak pes edip sandalyeye oturmuştum. Ne yapacaktım şimdi?

Bag Choi her zaman gücün bedende değil de ruhta olduğunu söylerdi. Bu tıpkı bir piyanoyu ya da bir gitarı çalabilmek için notaları ezbere bilmek gerektiğini değil de, notaları hissetmek gerektiğini söylemek gibiydi. Ama haklıydı. Eğer notaları ezbere bilip çalarsanız yalnıca boşluklarla doldururdunuz sizi dinleyen insanları. Fakat, hissederek çaldığınızda bambaşka hisler sürüklenirdi sizinle beraber. Hisset, dedi bir ses içimden. Ruhunu çağır.

Ayağa kalkıp bir kez daha pencereye yaklaştım. Sert bakışlarımı suya göndererek, ellerimi yine aynı konuma getirdim. Daha güçlü bir şekilde, tüm kalbimle hayal ettim suyun ellerimin arasında dolaştığını. Büyük bir su kütlesi havalanarak önüme geldiğinde istemsizce minik bir çığlık atmıştım.

house of cards ❅ bts•bp ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin