Medya; Winner - For
Yazar
Rose, kendini çok fazla yorgun hissediyordu. Düşünceler beynini işgal etmişti ama düşünecek hali bile yoktu. Zorlukla odasına adımladı. Işınlanmak zaten imkansızdı. Odanın kapısını açtı ve camın açık olmasını umursamadan yatağına uzandı. Sadece uyumak istiyordu.
Saat gece on ikiyi geçtiğinde Yoongi büyücülere ait binanın önünde duruyor, Rose'un açık olan pencersine bakıyordu. Acaba hala uyumamış mıydı? Merakın içini kemirip bitireceğini fark ettiğinde hızla binaya tırmandı ve açık pencereden içeriye baktı. Rose yatağında uyuyordu. Oldukça yorgun görünüyordu ve üstünü bile örtmemişti.
Yoongi kendine engel olamayarak pencereden içeriye girdi. Yavaş ve sessiz adımlarla yürüyerek kenardaki battaniyeyi alıp Rose'un üzerine örtmüştü. Rose bir şeyler mırıldandığında uyandığını zannedip korkarak geri çekildi fakat genç kız sadece sayıklıyordu.
"Yoongi.." diye mırıldandı Rose. "Beni bırakma."
Yoongi derin bir iç çekmiş, Rose'un uyuduğuna tamamen emin olduğundaysa hafifçe saçlarını okşayarak geldiği gibi odadan çıkmıştı.
Jisoo
Koridorda öylece yürüyordum. Fakat çok garip hissediyordum. Kalbimin ortasında kocaman bir boşluk varmış gibiydi. Boş boş etrafa bakarken ayaklarım beni okuldan çıkarmış, kurt adamlara ait olan binadaki Jin'in odasına dek sürüklemişti. Kapıyı çalıp çalmama konusunda kararsızdım. Buraya geldiğimde onu affettiğimi sanabilirdi, ama öyle değildi. Yalnızca ona ihtiyacım vardı. Yanımda olmasına ihtiyacım vardı.
Kapıyı çalmaktan vazgeçerek arkamı döndüğümde aniden kapı açılmıştı. "Jisoo?"
Bana şaşkınca bakan Jin'e dönerek hafifçe gülümsemiştim. "Merhaba Jin."
"Ne işin var burada?"
"Öyle geçiyordum." dedim omuz silkerek.
"Odamın önünden mi?" dedi kaşlarını çatarak. Sonra bir şey söylememe fırsat vermeden beni kolumdan tutarak içeri çekmişti.
"Çok kabasın." dedim kolumu ondan kurtararak. "İnsan öncelikle-"
Dudaklarımı dudaklarına hapsettiğinde cümlem yarım kalmıştı ama benim kalbimde yarım kalan yerler tamamlanmıştı. Karşılık vermiyor fakat geride çekilmiyordum. Jin benden ayrıldığında gözlerindeki garip pırıltılarla bana baktı. "Seni çok özledim." diye mırıldandı. Tepki vermemiştim, yanaklarım biraz kızarmıştı.
"Konuşmamız gereken şeyler var." dedi sakince bana bakarken. Onu reddetmenin bir anlamı yoktu bu yüzden koltuklardan birine oturdum. O da hızlıca bizim için birer kahve yapmıştı. Fincanı bana uzattığında teşekkür ederek aldım.
"Ne konuşacağız?" dedim merakla.
"Seni mühürlememin gerçek sebebini."
Kaşlarım şaşkınlıkla havaya kalkarken, elimdeki fincanı sehpaya bırakmıştım. "Dinliyorum."
"Seni seviyorum." dedi. "Ama sana sormadan seni kendime mühürleyecek kadar aptal ya da bencil birisi değilim. Önemli sebeplerim vardı. Toplantıda Pandora'dan bahsettiklerini hatırlıyorsun, değil mi?"
"Evet," dedim kafamı hızlıca aşağı yukarı sallayarak.
"Şimdi, Jisoo." diyerek o da elindeki kahveyi sehpaya bıraktı. "Beni dikkatli dinle, tamam mı? Benim birçok yere erişimim var. Kütüphanedeki yasaklı bölüme girmenin yolunu defalarca buldum. Okuldaki tüm bilgiler benim elimde. Bay Choi'nin hatta diğer okuldaki Bay Kim'in bile dosyalarını hacklemişliğim var. Okul göründüğü kadar sessiz, sakin ve masum bir yer değil. Mavi Taraf her zaman güçlüydü ve her zaman bizim için bir tehditti. Sadece buna inanmak istemediler."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
house of cards ❅ bts•bp ✓
FanfictionCadıların, vampirlerin, büyücülerin, kurt adamların.. Aklına gelebilecek tüm garip insanların olduğu bir kent düşün. Burası senin hayal gücünün oluşturduğu kent, bir ütopya. BTS & Blackpink ©nemesislau2018 ✨ Bu kitap kapağı Balaccie'nin Büyü Dükka...