J-Hope - Blue Side
Lisa
Derin bir nefes alıp üzerime giydiğim kısa kollu tişörtü düzelttim. Mart ayındaydık, henüz havalar ısınmamıştı hatta yakında kar yağacağı söylentileri bile vardı ama ben üzerimde kısa kollu bir tişört ve şortla denize gidiyordum. Şu an üşüyor olsam da denize gittiğimde üşümezdim, orası sıcacıktı.
"Hey, Lisa."
Duyduğum sesle derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştım. Bu çocuktan kaçmaktan bıkmıştım, sürekli benimle uğraşıyordu ve sinir bozucuydu.
"Ne var Jungkook?" dedim arkama dönüp kaşlarımı çatarak. Bana bakarak sadece sırıtıyordu.
"Ama kalbimi kırdın şimdi," diyerek dudaklarını büzdü. Ses tonu alaycıydı. Kendime hakim olmaya çalışarak derin bir nefes aldım ve yürümeye devam ettim.
Hızlıca yanıma gelmiş ve koluma dokunmuştu. "Dokunma bana," diyerek kolumu ondan kurtardığımda hafifçe güldü.
"Benden korkuyor musun yoksa? Korkmana gerek yok. Denizkızlarının kanını içmem. Biraz acı oluyor."
Ateş saçan bakışlarımı Jungkook'a göndererek denize doğru hızlı adımlar attım. Onunla konuşmak istemiyordum. Vampirleri genel olarak sevmiyordum zaten fakat Jungkook benim için çok daha farklıydı. Evet, ona çok farklı bir nefret besliyordum. Jisoo'nun cadı kazanına atmak istiyordum mesela onu, ya da Jennie ve Rose'un kurbağaya dönüştüren iksirlerinden bir kova boşaltmak istiyordum kafasına. Ondan ancak böyle kurtulabilirdim.
"Güneşlenmeye mi gidiyorsun?"
"Git başımdan, Jungkook."
"Hayır," diyerek omuz silkti. "Sahil bu aralar fazla tenha, sonra minik denizkızımız oturup bir yerlerde korkudan ağlarsa ben ne yaparım?"
Histerik bir şekilde güldüm. "Sen Güneş'e çıkabiliyor muydun? Yanıyorsun sanıyordum."
"Ah, şu insanlar." dedi kafasını iki yana sallayarak. Onaylamaz bir ifade vardı yüzünde ve elbette tüm davranışları gibi sahteydi. "Her şeyi yalan yanlış bir şekilde göstermeye bayılıyorlar değil mi? Bu yüzük sayesinde," İşaret parmağına taktığı gümüş taşları olan siyah ve kırmızı renklerle bezenmiş yüzüğü bana gösterdi. "Güneş'e çıktığımda yanmıyorum. Ayrıca sarımsak, haç ya da ne bileyim o tür şeyler beni etkilemez. Cebinde sarımsak taşımayı kes bu yüzden, kötü kokuyor."
"Ben cebimde sarımsak taşımıyorum ki," dedim şaşırarak. O ise kafasını iki yana sallamış ve kaşla göz arasında cebimden bir diş kadar sarımsak çıkarmıştı. O an Jisoo'ya lanet ettim çünkü bu sarımsakları onun koyduğundan emindim. Hala vampirleri sarımsakların etkilediğine inanıyordu. Buna inanan tek büyücüydü. Ah, hayır. Bu okulda buna inanan tek kişiydi.
Sarımsağı etrafta bir yere fırlattıktan sonra bir vampirle çok uyumsuz olan tavşan dişlerini göstererek gülümsedi.
"Artık gider misin?"
"Neden?"
"Denize gireceğim." dedim gözlerimi devirerek.
"Ben yanındayken üzerini çıkaramıyorsun demek.." dedi düşünüyor gibi yaparak. "Utanıyor musun yoksa? Ah, anlıyorum.." Sonra iki elini de gözlerinin üzerine örtmüş fakat parmaklarının arasını açık bırakmıştı. "Hadi, hadi ben bakmıyorum çıkar sen üstünü."
"Jungkook!" diye bağırdım sinirle. Hemen gülmeye başlamıştı. Sabır dilenerek, üzerimde mayonun olmasının verdiği rahatlıkla tişörtümü çıkardım. Ve Jungkook'un dikkatli bakışlarının arasında suya girdim.
Tıpkı, Jungkook'un Güneşten korunmak için bir yüzük takması gibi ben de, denizde kuyruğumun yerine gelebilmesi ve karaya çıktığımda da bacaklarımla yürüyebilmek için bir kolye kullanıyordum. Döndürülebilen, çift taraflı bir kolyeydi. Mavi kısımda durduğunda, kuyruğuma kavuşuyordum. Pembe kısımda durduğundaysa bacaklarım tekrar oluşuyordu. Herkesin bu tür bir kolyesi vardı ama benimki daha kullanışlı ve güzeldi. Sanırım bunun için Jisoo'ya teşekkür etmeliydim, tabi o sarımsaklar için kafasına bir tane vurduktan sonra.
Beni izlemeye devam eden Jungkook'a son bir kez daha bakıp, kolyeyi maviye çevirerek denizin derinliklerine daldım. Yüzmeye devam ederken, hatta etrafımda sadece balıkların olduğundan kuşkum olmadığında bile sanki, Jungkook'un gözlerini üzerimde hissediyordum.
***
"Bence Jungkook o kadar da kötü biri değil," diyerek omuz silkti Jennie. "En azından vampirlerin içerisinde.."
"Tüm vampirler kötüdür." diyerek omuz silkti Jisoo.
Jennie göz devirdi. "Dedi bizi vampir evine kan çalmaya götüren kız."
Jennie ve ben gülmeye başladığımızda Jisoo dudaklarını büzdü. Bugünkü son derse ilerliyorduk ve gün gerçekten bitmek bilmiyordu. Bir an önce buradan çıkıp sahildeki kulübeme gitmeye can atıyordum. Diğerlerinden farklı olarak, denizkızları ve denizoğlanları binalarda değilde, sahilde kendilerine ait kulübelerde yaşıyolardı. Bence böylesi çok daha iyiydi.
"Unicornumu özledim, şu okul bitse de bir gitsem yanına." dedi Jennie oflayarak.
"Peki," dedim. "Unicorn'una bir insan ünlüsünün ismini vermendeki amaç neydi söylesene;Kai?"
"Sadece güzel bir isim bence."
"Hey," dedi Jisoo gözlerini kocaman açıp şaşkınlıkla ileriye bakarken. "Bu da ne?"
Biz de Jisoo'nun baktığı yöne baktığımızda, yüz ifademin onunkinden bir farkı olmadığına eminim. Ağzım beş karış açık bir şekilde bakakalmıştım, tıpkı okuldaki birçok kişi gibi.
Yoongi, Rose'u herkesin içinde öpüyordu.
×××××
Bu kadar geciktiği için üzgünüm❤ Umarım beğenirsiniz🌪🌪
ŞİMDİ OKUDUĞUN
house of cards ❅ bts•bp ✓
FanfictionCadıların, vampirlerin, büyücülerin, kurt adamların.. Aklına gelebilecek tüm garip insanların olduğu bir kent düşün. Burası senin hayal gücünün oluşturduğu kent, bir ütopya. BTS & Blackpink ©nemesislau2018 ✨ Bu kitap kapağı Balaccie'nin Büyü Dükka...