BÖLÜM 1-HER ŞEYDEN ÖNCE

4.6K 151 108
                                    

  ** Tanıtım filmimizi izleyin.**

1...2...3...4...5

"Pekala, o zaman saat on ikiyi vurmadan, arabalarımız bal kabağına dönüşmeden mekandan çıkarız."

Bingo !

Tam da tahmin ettiğim gibi Fiona, onu son reddedişim üzerinden beş saniye bile geçmeden tekrardan ısrar etmeye başlamıştı. Deodorantımı alıp önce iki koltuk altıma sıktıktan sonra rastgele göğsüme sıktım sonra da bir an da irkilip gözlerimi kapatarak dudaklarımı birbirine bastırıp biraz geriye gittim. Gözlerimi açıp deodorantı spor salonunda yıllardan beri kullandığım 8 numaralı dolabın içine, spor kıyafetlerimin yanına koydum. Demir dolabın kapağını kapatıp anahtarı kilidine sokarken Fiona'ya bakıp gözlerimi devirmeyi de ihmal etmedim. Tekrar dolaba dönüp kapağı kilitlerken, "hangi partiden gece yarısından önce dönmeyi becerebildik sence Fiona?"

Bu soru sormaktan çok bir hatırlatma cümlesiydi. Ama Fiona her zaman ki gibi yine saf kız rolüne bürünmüştü.

"Ah, öyle mi? Bir ilk yapmaya ne dersin?" dedi yapmacıklık kokan sesiyle.

Ona döndüğümde iki yandan örülmüş saçlarını hevesle arkasına atıyordu. Gözleri çakmak çakmaktı. O hınzır gülüşünde yılların vermiş olduğu dostlukla nelerin saklı olduğunu size sabaha kadar bıkmadan sayabilirdim. Bacaklarını bağdaş kurarak oturduğu tahta alanda o kadar tatlı gözüküyordu ki onu öpmemek için kendimi zor tutuyordum.

"Beni neredeyse kandırıyordun alçak," dedim gözlerimi kısarak. Dudaklarım belli belirsiz kıvrılmıştı.

"Zorlarsam şansım ne kadar artar?" dedi o da bir sır verir gibi öne doğru eğilip fısıldayarak.

Bir ayağımı onun oturduğu oturağın üzerine koydum, spor çantasını da dizime dayayarak dolabın anahtarını çantamın ön cebine koyup fermuarı çektim. Sonra da ayağımı indirip çantamı sırtıma attım.

"Sanırım bu büyük annemi nasıl ikna edeceğine bağlı," dedim tekdüze bir sesle. Başımı çevirdiğimde Fiona küsmüş bir çocuk gibi bana bakıyordu. Bunun üzerine omuzlarım çaresizce çöktü ve derin bir nefes aldım. Neden her zaman mantıklı olan taraf ben olmak zorundaydım ki?

"Fiona, yarın gösterim var. Bunu biliyorsun değil mi?" dedim her kelimeden sonra tek tek durarak. Sanki böyle konuşursam beni daha iyi anlayacaktı. Fiona bunu yeni öğrenmiş gibi oturduğu yerden dikleşti ve heyecanlı bir şekilde, "ah, bu harika. Stres atmak için partilemekten daha mantıklı bir şey geliyor mu aklına?"

Pes edercesine iki elimi kaldırdım sonunda. "Pekala ama bir şartla, önümüzde ki bir ay boyunca bir daha 'parti' lafını duymayacağım senden anlaşıldı mı?"

Fiona büyük bir oyunculuk sergileyerek şaşkınca kaşlarını kaldırdı. "Ne? Parti mi? O da ne?"

Ona ters bir bakış atıp önden yürüdüm. Fiona'nın kıkırdadığını ve ardından da, "her zaman işe yarar," dediğini duyar gibi oldum.

Lanet olsun !

Yine kandırmıştı beni.

Okulun koridorunda yürürken Fiona o küçük boyuyla arkamdan koşarak sırtıma atladı. "Hey, burası Amerika dostum. Eğlen biraz," deyince ben de dayanamayıp güldüm. Bu Fiona ile aramızda espriydi.

"Hey, Rose!"

Fiona gönülsüzce omzumdan indi. Lily okulun koridorunda tok sesler çıkaran topuklu ayakkabılarıyla bize doğru koşuyordu. Bütün herkes Lily'e bakıyordu. Etrafa huzursuzca bir bakış attığımda herkes başını çevirmek zorunda kalmıştı. Tekrardan Lily'e dönünce gözümden alevlerin süzüldüğünü hissediyordum. Küçümseyici bir tavırla ama otoriterliği de elden bırakmadan, nefes nefese kalmış olan Lilye'e baktım.

MAHKUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin