BÖLÜM 13- BEYAZ KUMRU

435 51 9
                                    


Kırmak için getirdiğini düşündüğüm odunları çok rahat bir hareketle sadece bir kolunda taşıyan Helmes'e baktım.

Beni duymuştu.

Ah, hayır, duymuştu !

Rahat bir tavırla bacak bacak üstüne atarak oturan Fiona sonunda tuhaf bir şekilde öksürdü ve en doğal haline bürünmeye çalışarak gülümsedi. Fakat pek başarılı olduğu söylenemezdi. Zaten Fiona, kaos ortamlarını her zaman daha da kaosa sürüklemekle meşhurdu.

"Merhaba, Helmes," dedi Fiona çatallaşmış sesiyle. En sonunda sanki ona açıklama yapmam gerekiyormuş gibi bakışlarını üzerime diken Helmes, Fiona'ya döndü ve son derece soğuk bir tavırla, "merhaba," dedi. Kızmış mıydı yoksa o? Kaşları çatılmıştı. Mideme tekme yemiş gibi oldum. Hem kaşlarını çatmış hem de dudakları tek bir çizgi haline gelmişti. Duyduklarından tamamen rahatsız olduğunu buradan bakınca rahatça anlayabiliyordum. Tekrar bana baktığında bakışları o kadar korkunç gelmişti ki bana neredeyse birazdan üzerime atlayıp ondan hoşlandığım için beni boğazlayacağını düşündüm.

Yüzüm sanki taşa kesmişti. Yine başıma ağrı girdi. Fiona'ya kaçamak bir bakış attım. "Ben odama çıkıyorum, Fiona," dedim garip bir sesle. Yerimden kalkıp eve gireceğim sırada rahat geçmem için Helmes odunlarla birlikte kendini de çekti. Ona tekrar baktığımda bana bakmamak için özellikle kaçındığını fark etmem zaten yeteri kadar ezilmiş olan gururumu daha da çiğnedi.

Helmes tarafından döşenmiş odama çıktığımda ilk yaptığım iş onun notunu alıp parçalara ayırmak oldu. Ama bu da yetmedi. Bağırarak ağlamak geliyordu içimden. Hayatımda bu kadar rezil olduğum başka hiçbir an hatırlamıyordum.

Paramparça yaptığım kağıtlar havada süzülüp etrafa yayılırken büyük yatağımın ucuna oturup iki elimle başıma sertçe vurup söylendim.

"Aptalsın sen Rose! Duydun mu beni, koca bir aptal!"

O sırada büyük bir gürültüyle gelen, Fiona'ydı. Telaşla başımı dövdüğüm ellerimi bileklerimden tutarak çekip bana sarıldı. Yanağımı onun küçük omuzuna yasladım.

"Ne yapacağım ben şimdi Fiona? Hayatımda hiç bu kadar rezil olduğumu hatırlamıyorum."

Fiona yavaş hareketlerle sırtımı sıvazlarken, "üzgünüm canım," diye mırıldandı. "Şu an tek söyleyebileceğim şey, Helmes'in kafasının pekmezini akıtmayı istediğimdir. Bu kadar burnu havada başka bir insan tanımadım. O tepki de neydi öyle? Sanki ona hakaret etmişsin gibi davrandı."

Fiona'nın söyledikleri hiç de işime yaramıyordu. Kendimi ondan çekip kızarmış gözlerle ona baktım. "Fiona, beni rahatlatmaya mı çalışıyorsun ya da daha çok sinirlendirmeye mi?"

"Üzgünüm," dedi yine kollarımı elleriyle ovalarken.

Bir şey demeden bedenimi, kendini rüzgarın kararına bırakan yaprak gibi yatağa attım. Ve uyku beni esir aldı.

Burnuma gelen taze çilek kokusuyla gözlerimi tekrar araladığımda Fiona elinde ki tepsiyle bana gülümsüyordu.

"O ne?" diye sordum uykulu bir tavırla. Ben yatakta doğrulurken o da karşıma oturdu. Benim aksime oldukça enerjikti.

"Carlox seni dışarı çıkardığında yemeğe götürmediğini öğrendiğimde onu payladım ama neyse ki Oero araya girdi." Gülmemek için dudaklarımı ısırdım. Sanki Oero araya girmese Fiona o cüssesiyle Carlox'un hakkından gelecekti ama konu dağılmasın diye bir şey demedim. "Sonra Oero sana çorba yapmak için mutfağa girdi. Bende ona yardım ettim. Ve harika bir şey oldu. Denenmiştir. İki kase içtim."

MAHKUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin