Bölüm 62 HAZIRLIK

246 37 5
                                    

Gözlerimi açtığımda bulutlar tepemde dans ediyordu ama işin garip kısmı yanımda hissettiğim eski bir huzurun gölgesiydi. Helmes yanımdaydı, kolu boynumun altında. Burada, çatıda uyuyakalmıştık.

Helmes, "zaten bu saatten sonra her saniyemiz bir kurtuluş için savaşmak olacak. Bu geceyi kendimize armağan edelim," dediğinde seve seve ona uydum ve bir an olsun gelecek kaygılarımı gözümün önünden kaldırdım. Hafifliği üzerimdeyken gecenin tüm sorumluluğunu Helmes aldı üzerine.

"Bana çocukluğunu anlat," demişti birden. Sorgulamadan anlatmaya başladım bende. Tabii, Rafael'den sonra ki dönemi. Asıl çocukluğumu babaannemin evinde yaşamıştım. Fiona ile tanışmamızı anlatırken ne olduğunu anlayamadan birden Helmes bana sarıldı. Kolları arasında öylece kaldım ve bunu neredeyse tüm gece tekrarladı. Ara ara konuşmalarımın arasına girip bana sarıldı. Sonra nasıl olduğunu anlayamadan bu sefer de öpüşmeye başladık. Ama o kadar. Yakınlaşmadık. Helmes özellikle bundan kaçınıyor gibiydi. Ben de pek hevesli değildim açıkçası. Kafam ileriye dönük çalışıyordu. Kafası kopmuş bedenler görmekten alıkoyamıyordum kendimi.

Sabahın ilk ışıklarında Helmes'in güneşten parlayan beyaz yüzüne baktım bir süre. Yine aynı şeyi düşündüm. Tüm bunlara bilmeden sadece Helmes'i uyurken gören biri, Helmes'in bir canlı mı ya da bir heykeltıraş ürünü mü olduğu konusunda kararsız kalırdı. O kadar çarpıcıydı ki. Göz kapakları kıpırdayınca ona iyice sokuldum. Gözlerini araladığında artık saçlarım yüzünü okşuyordu.

"Günaydın," dedim neşeli bir şekilde uzatarak.

Bir şey demeden gülümser gibi suratıma baktı önce. "Günaydın," dedi benim neşeme karşın şaşkın bir gülüşle.

Bir şey demeden bir süre birbirimize gülümseyerek baktıktan sonra Helmes, "Fiona'ya bakalım mı?" diye sordu. Başımı salladım ve el ele merdivenlerden inip dolaptan çıktık.

Fiona uyuyordu. Diğerlerini görmedik. Helmes örtüyü açıp iki elini de Fiona'nın karnına koydu. Onun anlamsız hareketlerine baktım bir süre ve sonunda dayanamayıp sordum. "Nasıl?"

Helmes'in dudağı büzüldü. "Bebek hızlı büyüyor."

"Yani?" dedim korkak bir tavırla.

Helmes bir kaçış yolu ararcasına boynunu okşadı ve huzursuzca etrafına bakındı. Yüzüme bakmadan, "bimliyorum Rozzzz," demesi daha da sinirlerimi bozdu. "Neyi bilmiyorsun?" diye bağırmak istedim ama ters bakışlarımı görünce pes edercesine konuştu.

"Normal şartlarda Geana'lar insanlar gibi dokuz ay anne rahminde tutunamaz. En iyi şartlarda bile üç ay," dedi ve bana tedirgin bir bakış atarken," çok az vaktimiz var," diye ekledi ama onun aklından geçeni çok iyi okuyordum. Bu bebek ne olursa olsun bir melezdi. Onun üç ayda mı karnında kalacağı ya da doğduğunda kime benzeyip ne olacağını Helmes de dahil kimse bilemezdi. Şu ana kadar Geana-insan karşımı bir bebek doğmamıştı ki. Türünün ilk örneği olacaktı, aynı benim çarpıcı melez hikayem gibi.

Hiçbir şey demeden Helmes'le bakıştık. O anda oluşan enerjiyi şu anda ifade edecek hiçbir kelime bulamıyorum. Ben daha hareket edemeden ne yapacağımı anlayıp kollarını açtı ve aşkı tattığım adamın kolları arasına girdim.

Başımı onun omzuna koyarak yavaş yavaş yürüdük. Dışarı çıktığımızda başımı kaldırdım. Bir tek Oero vardı. Yine aynı sandalyede oturuyordu.

"Günaydın," dedi Helmes kafası karışmış bir halde.

Oero bir anda sıçrayınca dalıp gittiğini anladım. Önce Helmes'e, sonra bana ardından tekrar Helmes'e baktı. Sonra da kan çanağı olmuş gözlerini kırpıp başını sallayarak başını çevirdi. Helmes o an da beni bırakıp arkadaşına koştu. Karşısında ki sandalyeyi çekip oturdu ve hesap sorarmış gibi, "uyumadın mı?" diye sordu.

MAHKUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin