Bölüm 69 LABİRENT

273 36 7
                                    

Bir bataklıktaydım. Hareket ettikçe dibe batıyordum.

Her defasında... Her defasında acı sona daha da yaklaştığımı hissediyordum.

L'ehaxi'nin içinde korkunun gölgelerini barındıran telaşlı çığlığını duydum. Dikkatim dağılınca Carlox'un geriye sendelediğini gördüm. Helmes'in hırsla elinin tersiyle ve düşmanlık dolu bakışlarıyla ağzını silince Carlox'un ona yumruk attığını fark ettim.

Tekrardan başımı bana kadeh kaldıran adamın olduğu yere çevirdim. Ama kimse yoktu. Adamın oturduğu bar taburesi şu an boştu. Tetikte kalarak etrafa bakındım ama onu göremedim.

Onu bulacaktım. Bulmak zorundaydım. Almatch, Helmes ve Carlox'u ayırmaya çalışırken karışılıktan faydalandım. Ve hiç düşünmeden sert adımlarla boş tabureye yöneldim. Kaşlarımı çattım. Öfkeden daha çok merakla tabureye baktım.

Onu bulacaktım !

Sanki biri kulağımın içine fısıldamış gibi bir anda başım sağa döndü. Loş bir koridor gördüm. Parlak kırmızı ışıklar saçan bir tünel gibiydi. Bir an da yanımda dans eden bir çift neredeyse üstüme çıkarcasına çarptı. Sendeledim.

Yine bir not? Ama bu imkansızdı. Bana çarpanlar robottu. Onlar bana not bırakamazdı ki. Bırakan kişiyi görmem lazımdı ama tek olan şey cebime bir kağıdın girdiğini fark etmemdi. Arkama döndüğümde kimse yoktu. Bu kadar yakınıma girip not bırakarak kaçan biri ancak süper güçlere sahip biri olmalıydı.

Notu açtım.

"Tereddüt etme.

Koridora sap.

Bu arada tüm bunları yaparken ölmemeye gayret et."

Tamam, bunun ruh celladı olmadığı belliydi. Biri bana yardım ediyordu ama yine de huzursuzdum. Arkamı döndüm ama kimse yoktu. Helmes'ler onları göremeyeceğim kadar kalabalığa gömülmüştü. Belki yokluğumu fark etmişlerdi. Her saniye riskti. Daha fazla düşünme lüksüm yoktu. Koridora saptım ve sanki iç güdüsel olarak yolu biliyormuşçasına ışıkları takip ettim. Koridorun tek yol olan sağ köşesinde ki yola saptım.

Kırmızı ışıklar maviye döndü. Ve derinden gelen ürkütücü, insan sesi hatta doğanın bir parçası dahi olamayacak bir ses ışıkların içinden bana seslendi.

"Huuu huu."

Öfkeme yenilmemeye çalıştım. Kimse benimle oyun oynayamazdı. Kimse! Dikleştim ve tam karşıma baktım kimse olmamasına rağmen.

"Göster kendini."

Ama cevap gelmedi. Uzun sessizlik huzursuzluk veren bir uyuşturucu gibi kanıma girdi. Mavi ışıkların altında uçuşan toz zerrecikleriyle dolu depo, içinde ise çaresiz bir ben vardım.

Havada uçuşan tozlara baktım birden iştahla. O da doğanın bir ürünüydü. Dışa vurumdu ve onları da içimde istiyordum ama neyse ki dikkatim ruh celladının konuşmasıyla bölündü.

"Beni neyle öldüreceksin küçük kız?"

Sesi mikrofon yutmuş gibi yüksek, ekolu ve tok geliyordu. Ama içimden bir ses, bu sesin onun kendisine ait olduğunu söylüyordu. Buradaydı. Buralardaydı ama ben göremiyordum. İnanılmaz sinir bozucuydu. Saklanacak bir yeri yoktu. Bomboş bir alandaydık ve ne eşya ne de kapı vardı. Dikkatlice etrafıma baktım. Aklımı kaçıracaktım.

Düşmanımı tanımadan onu yenmem imkansızdı. Lanet olsun hangi özelliğe sahip, görünmez mi, onu bile bilmiyordum.

"Silahın ne?" diye sordu neredeyse eğlenerek.

MAHKUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin