Bölüm 53 AİLE

357 41 14
                                    

Ellerimden kayıp gidiyordu.

İtiraz da etmiyordu. İnanamıyordum. Bu anın geldiğine inanamıyordum.

Yalan olsun istiyordum. Ya da zaman dursun. Dursun ve elleri ellerimden sökülüp gitmesin. Ama öyle olmadı. Bana bakan buz kütlesini andıran o gri gözleri hiç olmadığı kadar kabullenişi taşıyordu sırtında. Sırtında taşıdığı kabullenmenin kalıplaşmış ağırlığı altında eziliyordu. Görüyordum. Görüyordum da yapamıyordum bir şey işte.

Aynı anda, sanki söz vermişçesine ellerimiz çözüldü. Hala ona şaşkınlıkla bakıyordum. Bir şey yapmasını istiyordum ama ne yapmasını istediğimi ben de bilmiyordum. Sadece kalmak için bir çaba göstermesini görmek istiyordum ama tuhaf bir şekilde gülümserken tek yaptığı bakışlarını benden kaçırmak oldu.

Buruk gülüşünün altında ezilen çaresizliğin çatırdayan seslerini duyabiliyordum. Acının pusu kurduğu bakışlar Oero'ya döndü. Dudaklarını oynattı ama ne dediğini saniyeler sonra anca anlayabildim.

"Sana emanet,"diyordu.

Beni başkalarına emanet ediyordu. Ben ise arkamdan onun gidişine sadece göz yaşlarımla eşlik ediyordum. Atladıkları at arabasında Helmes'i arkada tek bıraktılar.

Onlarda en az bizim kadar farkındaydılar. Helmes kaçmazdı, yapmazdı.

Gidişini karanlığın dans ettiği sokağın ortasında durarak izledim. Sağ omzum, sol omzuma göre daha aşağıdaydı ama her iki taraf da yılmıştı. Sanki... sanki biri gelmiş de ruhumun yarısını keskin bir bıçakla kesip atmıştı. Öylesine yarım kalmıştım işte. Arkasında sadece enkaz bırakmıştı. Yıkılmışlık.

Güven verici iki el omuzlarıma dokununca emin ellerde olduğumu hissettim ve geriye, Oero'nın iri bedenine yaslandım.

Sokakta kalmışımda evime gelmişim gibi bir güven vardı Oero'da ama Helmes gittiği için kapım her daim açık kalmıştı. Her zaman bekler haldeydim. Tam rahat değildim.

Sanki Oero bilmiyormuş gibi, "gitti," dedim.

Bir süre cevap gelmedi. Tam beni duymadığını düşünürken, "gitti," dedi o da tekdüze bir sesle.

Benden çıktığına inanamayacağım kadar çatallaşmış bir sesle, "neden ağlayamıyorum?" diye sordum çocuk gibi.

Oero'nun güldüğünü fark edince kaşlarım çatıldı. "Ah, Babi," dedi. "Babi, Babi, Babi. Sana boşuna, Babi, demiyorum ben. O da kollarımda acıyla yığılırken bana aynı soruyu sormuştu."

"Sen ne demiştin peki?" diye sordum bir parça teselli sözü bulabilme umuduyla.

İç çektiğini fark ettim belli belirsiz. "Düşünme, uyu, dedim. Ölmek üzere olan bir insana söylenebilecek en uygun söz buydu. Son dakikalarını göz yaşı dökerek geçirmesine izin veremezdim."

Bir anda içimde bir volkan patlarcasına silkelendim. İçimde ki o bastırılamaz enerjiyle Oero'ya döndüm. "Biliyor musun Oero, sen harika bir baba olacaksın."

Oero'nun bir anda kaşları çatıldı. Bu söz onu nasıl etkilemiş olabilirdi emin değilim ama bir süre sonra iri parmakları göz yaşlarıma değince nedenini anlayabildim.

"Ağlıyorsun."

Ama dudaklarım göz yaşlarımın aksine genişledi ve elim Oero'nun eline gitti. Elini indirdim.

"Çok tatlısın Oero ama görüyorsun ya, ben senin Babi'n gibi değilim. Olamam da. Ben bunu hak etmiyorum. Ben sadece..." dedim ama ne diyeceğimi bilemeyerek susunca bir anda kendimi Oero'nun göğsünde buldum. Ensemden tutarak beni göğsüne yapıştırmıştı. Başımı ovaladı.

MAHKUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin