Bölüm 66 İŞKENCE

238 36 4
                                    

Çığlığımın daha sonunu göremeden Helmes'le Almatch'in bilmiş bilmiş bakıştığını fark ettim.

Bir katil bakışı bile daha masum olabilirdi ama onların ki... Hayır, şu ana kadar yanılmış olamazdım. Bir sürüngen gibi yavaş yavaş sürünmeye başladım. Hızlı bir hareket yapmamış olmama rağmen adrenalinden dolayı nefes nefese kalmış bir halde yüzlerine baktım. Ama bana öyle bir bakışları vardı ki.

Kahretsin! Şu ana kadar yanlış insanlara güvenmiş olamazdım değil mi? Bu kadar aptal ve saf olamazdım.

Hayır, hayır, hayır!

Ayağa kalktığım gibi başta telaşla bacaklarımın birbirine dolanmasından dolayı tökezlesem de koşmaya başladım.

Arkana bakma ve koş!

Geliyorlardı. Adımlarını duyuyordum.

Koş, koş, koş!

"Rozzz!"

Sus! Kalbim kulaklarımda atıyordu. Kalp krizinden ölmem an meselesiydi. Ağaçların arasından ormanın derinliğine, artık bana korkutucu gelmeyen karanlığa daldım.

"Bekle! Hey, Rozzz!" Hem Helmes hem de Almatch bana bağırıyordu. Duymak istemiyordum. Sanki bana aylardır onlara güvenmemin suç olduğunu haykırıyorlardı. Aptallığımı yüzüme vuruyorlardı.

Haykırıyordum. İçimde ki kavrulmuş ateşi ağzımdan çıkan dumanlarla dışarı vuruyordum.

"Hayır! Bu nasıl olur!" dedim bağırarak. "Geri zekalı!" diye bağırdım göğe bakarak. Evrene bağırıyordum ya da kimseye. Bilmiyordum. Tek bildiğim şey ayaklarımın yorulmuş olmasıydı ve yaklaşan ayak sesleriydi. İkisi de durmamı emrediyordu ama birinin ağzından bile, "yanlış anladın," ya da, "sana zarar vermeyeceğiz," gibi şeyler çıkmıyordu.

Hayır yani nasıl? Nasıl ya!

Nefes nefese kalmıştım. Bacaklarım, damarlarım sızlıyordu. Aldığım nefes bile göğsüme acı verirken arkaya bakma gafletinde bulundum. İki korkutucu adam, elinde ki odunlarla peşimdeydi.

"Ya neden," dedim ağlayarak ama yavaşlıyordum. Onlar yorulmuyordu, lanet olası! Ama benim çoktan pilim azalmıştı fakat düşmemin neden olan hız değildi, ayağıma takılan ağaç dalıydı.

Yere çakılınca çimenler burnumun ucunu huylandırdı, kalbim sancılı bir şekilde attı, gözlerim yaşardı, boğazım ağrıdı. Ellerim acıdı ve ben bittim.

"Rozzz."

Gözlerimi yumdum. Yakalanmıştım. "Lütfen," dedim ağlamamak için kendimi tutarak ama sesimin titremesinin önüne geçememiştim. Bir kol beni havaya kaldırdı. Helmes'le göz göze geldik. Yüzümü inceledi.

"Korkma. Unutma, bu benim de hoşuma gitmiyor."

"Ne hoşuna gitmiyor?" dedim hem kendimi hem de onları şaşırtarak gülüp. "Beni dövmek mi? Ne hoşuna gitmiyor?"

Sakince,"lütfen Rose," diyen Almatch'e baktım hayretle. "İstersen elimizden kaçabileceğini biliyorsun ama kaçmıyorsun."

Bu sefer gerçekten güldüm. "Hayır, bu şaka değil mi? Yani dalga geçiyorsunuz benimle?"

İkisinin de karanlıkta siyah gibi görünen gözlerinden bana doğru fırlatılan acıma hissini fark ettim. Hayır, şaka yapmıyorlardı. Son derece ciddilerdi.

Helmes sonunda, "Almatch haklı," dedi. "Gerçekten isteseydin, korksaydın bizden kaçardın," dedi ve beni sürüklemeye başladı.

Artık kurtuluşumun olmadığını anlamıştım. Sanırım benim gücümün ortaya çıkmayacağını anlamış ve beni ortadan kaldırmaya karar vermişlerdi. Aklıma başka bir şey gelmiyordu.

MAHKUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin