Biraz uyku sersemi gibiydim, televizyon falan izlesem iyi olur diye düşündüm. "Ah olamaz... Lakers maçını mı kaçırdım?"
Ama özetini izleyebilirim dedim kendime. Bu beni pek rahatsız etmiyordu. Ama eskiden olsa, genelde bir maçı kaçırdığımda saatlerce huysuzluk yapardım. Bu, otun etkisiydi. Beni eskiden o kadar rahatlatmıyordu aslında. Ama Prygton etkisi yeni yeni başladığı için, belki de etkisi artıyordu rahatlamanın.
Özet var mı diye televizyonu açmaya üşeniyordum. Yatağımdan kalkmaya üşendim. Kumanda sehpanın altında duruyordu, artık nasıl oraya gitmişse...
Elimi uzattım "Hadi ama sen niye oradasın ki?" diye bağırmaya başladım. Ardından kumanda yavaş yavaş hareket etmeye başladı. Ve sanki elim bir mıknatıs, kumanda da demirmiş gibi elime geldi. Birden ürkerek yataktan fırladım ve kumandayı yere düşürdüm. Bununla birlikte yerdeki yastıklardan birine takılarak ben de yere düştüm. Başım acımıştı. Elimi kanepenin koluna uzatıp kalkmaya çalışacaktım ki bir anda kanepenin üstündeki çakmak elime geldi. Tekrardan ürküp sürünerek geri adım yaptım. Gözlerim pörtlemiş bir çakmağa bir de kumandaya bakıyordum.
Ardından televizyonun yanındaki telefonumu gördüm. Elimi o tarafa uzatarak telefona odaklandım ve... Tahmin edebileceğiniz gibi. Telefon uçarak (uçmak kelimesi biraz garip kaçsa da) elime geldi. Kendi kendime "Tom kendine gel. Bu akşamdan kalmalığın etkisi. Bu gerçekten yaşanmıyor." dedim.
Ama hayır tabi ki de gerçekti ve kendi dediklerime bile inanmıyordum. Doktorun numarasını aradım.
"Alo?" dedi doktor.
"Benim Tom." dedim ona. "Müsaitsen konuşmak istiyorum."
"Tamam, hastanenin önüne gel orada buluşalım. Burası pek güvenli değil gibi. Seni öğrenmiş olabileceklerinden şüpheleniyorum. Dediğim gibi hastanenin önüne gel ve beni bekle."
Telefonu kapatıp üstümü giyindim. Ardından kapıya yöneldim, anahtarımı unutmuştum. Gardırobun üzerinde duruyordu, elimi uzatıp bana gelmesini bekledim. Ve her zamanki gibi, oldu da. Ürkekliğim azalmıştı, aksine bu özelliğimden zevk alıyordum.
Doktorun da dediği gibi hastanenin önünde beklemeye başladım. Birkaç dakika geçmeden onun çıktığını gördüm. Bana bakmadan yanımdan geçti ama geçerken şunları söyledi "İki blok ötede bir çocuk parkı var benimle orada buluş."
Benimle birlikte görünmesi onu tedirgin ediyordu herhalde. Söylentilerden şüpheleniyordu çünkü. Biraz uzaklaşmasını bekledim. Ardından onun gittiği yönü izledim.
Parkın oraya geldim. Banklardan birine oturmuş beni bekliyordu. Ben de onun yanına oturdum.
"Neler oldu?" diye sordu bana.
"Biraz erken değil mi sence?" diye sordum. Ne için erken - diye sordu. Ben de elimi yerde duran bir taşa doğru uzattım, taş elime geldiğinde doktor ürkerek geri çekildi.
"Bu kadar korkacağını tahmin etmiyordum." diyerek güldüm.
"Hayır sadece... Beklemediğim bir anda oldu." dedi adam da gülerek. "Bu gerçekten de erken oldu. Ben en az üç, dört gün falan sonra olur diye tahmin ettim."
"Bir de şey var..." dedim. "Prygton sanırım bazı keyif veren şeylerin etkisin arttırıyor. Dün akşam arkadaşımla birlikte bir şeyler içtik. Ve hiç hissetmediğim kadar iyi hissettim."
"Ne içt... Yoksa!?" dedi.
"Biraz içki, biraz da ot. Neden ki?" diye sordum şaşkın bir ifadeyle.
"Huh..." dedi doktor derin bir iç geçirerek. "Kokain tarzı bir şey kullanmış olabileceğini düşündüm. Tamam eğer bunlar seni iyi hissettiriyorsa yapmaya devam et çünkü bir süre sonra baş ağrısı çekeceksin. Ama dozunu fazla kaçırma."
"Yoksa ne olur?" diye sordum.
"Fazla keyif alırsan, uyuyakalırsın." dedi doktor, ardından sesi fısıltıya dönüştü. "Yo hayır normal bir uykudan bahsetmiyorum. Sonsuza kadar uyursun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Prygton
Science FictionAmerika hükümeti ülkenin en iyi bilim adamlarını ve cerrahlarını toplayarak bir deney başlatılar. Deneyin amacı, bir ilaç yardımıyla, deneklerin beyinlerini tüm kapasiteyle kullanmalarını sağlamak. Ancak sonrasında içlerinden birinin "Bu insanlar b...