Bölüm 22

3.1K 172 17
                                    

Doktor Jesse'nin birkaç gün hastanede kalması gerektiğini söyledi. Beyin kanaması geçirme ihtimaline karşı bu önlemi almaları gerekiyormuş. Jesse'nin iyiliği için böyle olması gerekiyorsa, öyle olsun o zaman dedim kendi kendime. Bir saat civarı bekledim, Jesse hala gözlerini açmadı. Aslında hayati tehlikeyi atlatmıştı. Ama hala komadaydı. Doktor muhtemelen komadan çıkacağını söyledi. İçimi rahatlatmıştı bu. Her şey akşam belli olacaktı. Ben de dışarı çıktım. 
İlk iş olarak olayın olduğu yere geri döndüm. Edgar'ı oralarda göremedim. Ardından Lichina hastanesine gittim. Edgar orada da yoktu. Yani ne çalışıyordu, ne de yoğun bakıma alınmıştı. Nerede olabilirdi bu adam? Öldü de cenazesi falan mı yapıldı yoksa? Sorular aklımı rahatsız ediyordu. 
Bir iç geçirip "Her neyse." dedim kendi kendime. Ardından Jesse'nin yatırıldığı hastaneye doğru yürümeye başladım. Fazla uzak değildi, yirmi dakika en fazla. 
Caddenin birinden geçerken birisinin "Pşşt!" dediğini duydum. Sağıma baktım, bir sokak arası vardı. İçeriye girdim. Sokağın yarısına geldiğimde kafamda bir soğukluk hissettim. Biri kafama silah dayamıştı. Ve tabi ki de Edgar'dı. Başka kim olabilir? 
Yavaşça arkamı döndüm, Edgar silahı tam yüzüme doğrulttu. Adam sapasağlam ayakta duruyordu. Hiçbir yeri kırılmamıştı. Ama Jesse komalık olmuştu. Nasıl mümkündü bu?
Sormama fırsat vermeden Edgar konuşmaya başladı. "Sana dediklerimi hatırlıyorsun değil mi Tom?" diye sordu. "Prygton almış olan bir insanı öldürmek zor olur. Deneklerde bunu gözlemlemiştik. Üçüncü kattan düşmeme rağmen hala ayaktayım. Nasıl olabilir bu sence? O dahi beynini kullanıp biraz düşün. Evet, sizi rehabilitasyon diye kandırdığım adrese yolladıktan sonra hemen kendime bir iğne enjekte ettim. Şimdi artık o güç bende de var. Çünkü böyle şeyler olacağını biliyordum. Siz ahmakların şansı hep yaver gidiyor... Jesse ve sen, benim deney farelerimdiniz aslında. Deney farelerinden başka bir şey olamazsınız zaten! Hem hayatınızda kayda değer şeyler de yok. Neden vazgeçmiyorsun ha? Sana bir iyilik yapmama izin ver Tom. Bırak da öldüreyim seni."
Bu kadar konuştuktan sonra söyleyecek bir şey bulamamıştım. Sanırım bu konuşmaya hazırlanmıştı. Bu da yetmezmiş gibi bir de devam etti. "Ölmeden önce bilmen gereken şeyleri anlatayım sana dur, tüm gerçekleriyle. Evet risine karşı bağışıklık oluşturma projesi gerçekti. Formülü hükümete postaladım. Bunu engelleyemezsiniz. Yapabileceğiniz hiçbir şey yok. Bu işten çıkarım mı ne? Eh işte bana milliyetçi diyebilirsin. Bunu devletim için yaptım. Ve birazdan yapacağım şey de devletim için. Ayrıca bilim için yaptım bunu. Bir bilim adamı, deney fareleri onun elini ısırdı diye deneyinden vazgeçer mi? Sizin yaptıklarınız da benim elimi ısırmaktan farksızdı."
"Sus be adam!" dedim içimden. Ne çok konuşmuştu öyle... Susup da tetiği çekse diye dua ettim. Tanrım... Nefret ediyordum bu kadar konuşmasından. Kafamı toparladım ve konuşmaya başladım.
"Dediğin gibi öldürülmesi zor birisin, ama öldürülmesi imkansız birisi değilsin." dedim surat ifademi hiç değiştirmeden. "Formül umrumda bile değil. Seni öldürmek için her şeyi yaparım. Tek önemsediğim şey bu."
Edgar güldü. "Zaten ölü olan biri, beni nasıl öldürecek?" dedi. "Senden sonra da Jesse var. Evet o yavru fareyi de unutamam. Çok işime yaradı velet. Her neyse, bu sefer ölmeden önceki son isteğini sormayacağım. O hakkını kaybettin."
Daha sözlerini tamamladığı gibi silahı elinden düştü ve sokağın başında duran adamın eline gitti. "O adamı rahat bırak." dedi tanıyamadığım bir ses. Ardından yaklaşıp Edgar'ın yüzüne baktı dikkatlice. Onun yüzünü inceledi şaşkın bir ifadeyle. 
"Sen..." dedi, durakladı. 
Edgar "James?" dedi aynı şaşkın surat ifadesini yaparak.
"Sen ölmüştün..." dedi adı 'James' olan adam. Olaylar çok ani gelişiyordu, adam daha demin benim suratıma silah doğrulturken şimdi James adında biriyle muhabbet ediyordu. İlk tahminim şuydu; bu adam Edgar'ın 'deney farelerinden' biriydi. Ve tahminim doğru çıkmıştı.
"Evet, ben de onun iki kez öldüğünü sanmıştım, her seferinde hayatta kalmayı beceriyor bu aşağılık herif." dedim araya girerek. 
James bana aynı şaşkın ifadeyle bakıp "Tanışıyor muyuz?" diye sordu. Adama aval aval baktım. Bir şey söylemedim. Tam o sırada Edgar elini silaha uzatıp kendine çekti. 
"Oyuncak ettiniz yeter artık!" diye bağırdım yüksek bir sesle. Edgar ise sadece sinsi sinsi güldü ve "Adios amigos..." dedi.

PrygtonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin