Bölüm 12

4K 228 20
                                        

O günkü mesaim bitmişti en sonunda. Doktor Edgar temkinli bir şekilde etrafa bakındı. Ardından odaya tekrar girerek "Tamam, gidebilirsin." dedi. "Ama önce muhasebeye uğrayıp avansını al, dikkatli ol."

Bir şey söylemeden odadan çıktım. Üst kata çıkıp muhasebedeki kadına adımı ve buraya yeni başladığımı, Doktor Edgar'ın asistanı olarak çalıştığımı söyledim. Kadın bana avans olarak 450 dolar verdi ve ay sonunda da 450 alacağımı söyledi. "Bu sadece bu aylık, sonraki aylar sadece ay sonlarında alacaksın maaşını." dedi.

Başımı sallayıp "Tamam." diyerek odadan çıkacaktım ki kadın "Bu havada neden eldiven giyiyorsun ki?" diye sordu. Bunun olmasından korkuyordum. 

"Benim için bir alışkanlık haline geldi artık, uyurken bile eldivenlerimi çıkarmam." dedim gülerek. Ardından bir şey demesine fırsat vermeden odadan çıkıp aşağı kata indim. 

Doktor Edgar'ın mesaisi bitmiştir diye düşündüm ama gelmedi. Ben de tek başıma hastaneden çıktım. Yola koyulup eve yöneldim. İyi bir şey, arabaya para vermeme gerek kalmıyordu çünkü hastane evime yakındı. 

Bir süre sonra izlendiğimi fark ettim. Bir durağın önünde durdum ve araba beklermiş gibi sağa sola baktım. Adamı gördüm, o ve benden başka kimsecikler yoktu neredeyse. Ardından yoluma devam ettim, ama bu sefer farklı bir yerden gittim.

Issız bir sokak arasını tercih ettim, sokağa girdiğim gibi çöpün arkasına saklandım. Adam sokağa girdi ve ileriye baktı, beni göremeyince durdu. Saklandığım çöpün arkasından çıkıp sağ kolumu adamın boğazına dolayıp sol elimle de silahı kafasına dayadım. Adamı kapana kıstırmıştım.

"Yolun sonuna geldik!" diye fısıldadım adamın kulağına. 

"Hey hey hey!" diye bağırdı adam. "Ne yapıyorsun?"

"Kendi kuyuna düştün." dedim sinsice.

"Neden bahsediyorsun sen?" dedi adam.

"Beni neden takip ediyorsun ha?" dedim boğazını daha da kıstırarak. 

"Sana çarpan adam bendim." dedi adam nefes nefese. "Bir özür dileme fırsatım bile olmadı. Veya şikayetçi olmadığın için teşekkür edemedim."

"Demek amacın oydu ha?" dedim alaycı bir gülüşle. "Hiç sanmıyorum."

"Başka neden takip edeyim seni?" diye bağırdı. "Lanet olsun. İnsanlar bu günlerde niye bu kadar şüpheciler tanrım? Tamam, öldür o halde. Ama seni neden takip ettiğimi düşünüyorsun önce onu söyle."

"Senin beni takip edip öldüreceğini düşünüyorum." dedim kısaca. "Seri katil değil misin?"

"Seri katil mi?" dedi adam gülerek. "Şu tipime baksana, hiç seri katil tipi var mı bende? Hem istersen üstümü ara. Hiçbir cinayet aleti bulamazsın. Ne bir silah taşıyorum, ne bir bıçak, bende kürdan bile bulamazsın be adam!"

Elimi adamın boğazından çekip nefes almasına izin verdim, silahım hala ona dönüktü. Ellerini kaldırmasını söyledim. Her yerini aradım ve söylediği gibi... Bir kürdan, bir iğne bile yoktu adamda. 

"Ben... Özür dilerim..." diye kem küm ettim. 

"Sanırım ikimiz de birbirimizi neredeyse öldürüyorduk ha." dedi gülerek. "Her neyse, özür dileme fırsatı buluyorum en azından. Bu kadar şüpheci olmanı anlayabiliyorum aslında. Yine de özür dilemesi gereken kişi benim. Özür dilerim, ayrıca şikayetçi olmadığın için de teşekkürler."

Hiçbir şey diyemedim, böyle davranması normal miydi? Kesinlikle rol yapıyor diye düşündüm. Daha demin kafasına silah dayadım, bu kadar iyimser konuşamazdı herhalde. Ama yine de adamın üstünde hiçbir şey yoktu. 

Ağzım açık bir şekilde "Önemli değil." dedim şaşkın bir ifadeyle adama bakarken. Sonra silahı cebime koyup "Bu sefer de sen beni polise şikayet etme ödeşmiş oluruz." dedim gülerek, şakaya bağladım. Adam gülmedi. Ben de arkamı dönüp uzaklaşmaya başladım. Eve geri döndüm.

PrygtonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin