Tüm karakolda sözümü dinleyecek birini bulamamıştım. Ama aklıma başka bir plan geldi. Ajanı arayıp bir çaycı gibi giyinmesini söyledim. Çünkü başka bir yolu yoktu bunun. Her neyse, en sonunda ısrarlarımı kabul edip bir çaycı gibi giyindi ve yanıma geldi.
"Bu yaptığımız delilik." dedi.
"Daha bir fikrin var mı?" diye sordum. Haddimi aştığımı hissediyordum ancak onun da beni anlaması gerekiyordu.
"Neyse, hangi bardak Ronald'a gidiyor?" diye sordu bana bakarak.
"Ayırıcı bir özelliği olsun diye şu ucunda biraz siyahlık olan bardağa koyuyorum şeyi." dedim. Anlamamış gibi bana baktı.
"Neyi?" dedi.
"Şeyi." dedim.
Yine "Neyi?" diye sordu.
Bir iç geçirip bardağı gösterdim ve "Ronald'a götüreceğin bardak bu." dedim. Ardından tüm çayları doldurdum ve tekrardan o bardağı ona gösterdim. Kafasıyla onayladıktan sonra çayları alıp ortadan kayboldu.
10 dakika sonra geldikten sonra "Tamamdır." dedi ve şapkasını çıkardı büfeye girdikten sonra.
"Şüphelendi mi?" diye sordum.
"Hayır neden şüphelensin?" dedi o da. "Ama aralarında ettikleri muhabbeti duydum. Sam Amca'yla tanışmışsın sanırım. Adama 'neden burada olabilir ki, beni burada öldürür mü, sen beni korur musun?' tarzı şeyler soruyordu adama. Yani aslında korkuyor ama adamın senin numaralarını yediğini göze alırsak... Şüpheleneceğini sanmam. Neyse işin bitti burada. Koğuşa geri dön sen. Kimseye de büfeye gittim falan deme."
"Tamam." dedim ve giysilerimi değiştirip polis eşliğinde koğuşa geri döndüm. Ronald bana bakıyordu. Ben de ona bakıp "Ne var?" dedim. Sam ayağa kalkıp "Amacın ne senin?" diye sordu.
Ben de onun üzerine yürüyerek "Bana bak ufaklık..." dedim. Ve onu dememle birlikte beni sertçe ittirmesi bir oldu. Kafam yatağın demirine çarpınca beynimin yarısını kullanamayacakmış gibi hissediyordum. Sanırım çizgiyi biraz aşmıştım.
"İşte bu Sam amca!" diye bağırdı Ronald arkadan tezahürat yaparak.
"Kapa çeneni." dedi o da sinirli bir ifadeyle. Ardından Sam'in benim yanıma geldiğini hatırlıyorum. Ama sonrasında bayılmışım.
Gözlerimi açtığımda bir yatakta olduğumu gördüm. Yanımda o ajan bekliyordu. Ayağa kalkmaya çalıştım ama "Dur kalkma." dedi. "Dinlenmen lazım."
"Neler oldu?" diye sordum.
"Sam amca denilen o hayvanımsı insanın cezası uzatıldı." dedi gülerek. "Sayemde tabi. Ve yine benim sayemde hapisten erken çıktın. Yargıca 'hapis ona göre değil, itilip kakılıyor zaten, ben şikayetimi geri çekiyorum.' dedim. Sıradan bir insan olsam sinirlenip 'çocuk oyuncağı mı bu be!?' falan derdi. Ama polis olduğum için bir yardımı dokundu tabi."
"Yani çıktım mı ben şimdi?" diye sordum gülümseyerek.
"Evet." dedi o da. "İyisin değil mi?"
Sorusunu görmezden gelerek "Jesse nasıl?" diye soruyla karşılık verdim.
"İyiyim." dedi dışarıdan geldiği belli olan bir ses. Kapıya doğru baktım. Jesse duruyordu orada. Yanıma gelip "Çocuk gibi davrandığım için özür dilerim." dedi. "Hayatımı sana borçluyum Tom. Gerçekten bir pislik gibi davrandım sana."
"Sorun değil Jesse." dedim yataktan doğrularak. Ardından oturarak ona elimi uzattım. O da elini uzattı. Böylece el sıkıştık.
"Şimdi plan ne?" diye sordu Jesse.
"Plan şu; bekliyoruz." dedim ben de gülerek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Prygton
Science FictionAmerika hükümeti ülkenin en iyi bilim adamlarını ve cerrahlarını toplayarak bir deney başlatılar. Deneyin amacı, bir ilaç yardımıyla, deneklerin beyinlerini tüm kapasiteyle kullanmalarını sağlamak. Ancak sonrasında içlerinden birinin "Bu insanlar b...