Doktor Jesse'yi sabah 9 gibi alabilirsin demişti bana. Bu yüzden alarmı 8.30'a kurmuştum. Kalktığımda bir şeyler yedim ve üstümü giyinip dışarı çıktım.
Hastaneye vardığımda Jesse'nin olduğu odaya girdim. Oda bomboştu, belki son kontroller yapılıyor falan diye doktora sormaya karar verdim. Biraz dolaşıp doktoru bulduktan sonra sordum "Jesse nerede?" diye.
"Ah, Jesse, o, şey..." diye kekeleyip durdu bir süre. "Yarım saat önce kendi çıkışını yaptı. Arkadaşını beklemeyecek misin - diye sorduğumda bana 'Hangi arkadaşım?' diye sordu ve daha bir şey söyleyemeden yanımdan uzaklaştı. Muhtemelen evine gitmiştir. Galiba aranız bozuk, bilmiyorum. Sinirliydi biraz. Akşama doğru ziyaret etmeni öneririm. Çünkü böyle sakin bir hastaya daha önce rastlamamıştım, ve bu derecede sakin insanlar sinirlenirse gerçekten patlamaya hazır bir bomba gibi olurlar."
Bir şey söyleyemedim. Ama haklıydı, Jesse hiç sinirli biri değildi. Ve eğer sinirlendiyse ondan uzak kalmam benim için en iyisiydi, tabi onun içi de. Bu yüzden hastaneden çıktığım gibi karakola gitmeye karar verdim. Çünkü hala o kadının, veya katilin Jesse'yi nereden tanıdığını bilmem gerekiyordu. Kafayı yiyecektim.
Ajanın bana tarif ettiği adresi bindiğim taksi şöförüne verdim, yaklaşık on-on beş dakikalık bir sürüşten sonra karakolun önündeydik. Ücreti verip arabadan indim. Karakola girip ajanın adını söyledim, ajan hemen benim yanıma geldi.
"Gelmene gerek yoktu Tom, ben akşam arayıp sana mahkeme tarihini verecektim zaten." dedi beni gördüğündeki şaşkınlığın verdiği ifadeyle.
"Şey, ben onun için gelmedim." dedim. "Seri katille ve şu kadınla özel olarak görüşebilir miyim? Bunu soracaktım. Aklıma takılan bazı sorular var da."
Ajan bana yolu gösterdi, ilk olarak katilin hücresine gittik. Bir süre katille bakıştıktan sonra ajan "Ben sizi yalnız bırakayım, şu kadın da yan hücrede." dedi.
O gittiği gibi "Jesse'den haberin var mıydı?" diye sordum.
"O söylemişti." dedi kimden bahsettiğimi bildiğine emin bir tavırla. "Eğer yakalanırsan onun ismini ver, falan filan."
"Seni pislik aşağılık herif..." dedim sinirden köpürerek. Yan hücreden kadın seslendi.
"Hey." dedi. "Hazır Jesse konusu açılmışken diyorum, bir anlaşma yapmak ister misin?"
"Sizinle ne gibi bir anlaşma yapabilirim ki?" diye sordum dalga geçer bir ifadeyle.
"Birazdan telefonun çalacak." dedi kadın umursamaz bir tavırla. "O zaman anlarsın, zaten anlatsam da inanmazsın. Neyse, telefonun çalmasını bekleyelim sonra ben sana anlaşmayı anlatay..."
Kadın daha sözünü tamamlayamadan telefonum çalındı. Hemen açıp "Evet?" diye sordum. Arayan Jesse'ydi. Ama ses Jesse'nin sesi değildi.
"Eğer arkadaşının yaşamasını istiyorsan kadını dinle ve anlaşmaya sadık kal." diyordu ses. Bu sesi daha önce duymamıştım.
"Sen kimsin?" dedim titreyen bir sesle. Ama adam telefonu yüzüme kapattı. Ağzı açık bir ifadeyle kadına baktım. Kadın resmen çizgi filmlerdeki kötü karakterlerin gülüşlerini taklit eder bir biçimde kahkaha attı ve konuşmaya başladı.
"Olay şu şimdi iyi dinle." dedi. "Ben birazdan ikinci telefon hakkımı da kullanarak adamımı arayacağım ve adamım senin şu arkadaşını rahat bırakacak. Ve mahkeme günü bizi tanımadığını söyleyeceksin. Yani, bizim serbest kalmamızı sağlayacaksın. Eğer 'adalet baba' bizi suçlu bulursa, adamım gelir ve Jesse'yi öldürür."
Ardından bir anlaşma teklif eder gibi elini uzattı, katil araya girip "Ben olsam kabul ederdim." dedi kahkaha atarak.
Aklımdan ne düşünceler geçti, anlatamam, çünkü o kadar çoktu ki... Ama doğru kararı vermem gerekiyordu.
"Yani mirastan bir şey istemiyorsunuz?" diye sordum.
"Yo hayır, mirasının yarısını da istiyorum." dedi kadın.
"Sadece yarısı mı?" diye sordum şaşkın bir ifadeyle.
Katil tekrardan araya girerek "Evet, sadece yarısını istiyor. Çünkü diğer yarısını da ben alıyorum." dedi.
Ne olursa olsun kadının elini sıkmazsam Jesse ölecekti, bu yüzden bana uzattığı eli sıktım. Ardından kadın "Hey, memur bozuntusu olacak adam!" diye bağırdı o koridorda bekçilik yapan polise. "İkinci telefon hakkımı kullanmak istiyorum. Çıkar beni."
Hücresinden eli kelepçeli bir biçimde çıkarak gitti ve konuşmasını yaptı. Ardından Jesse arayıp "O da neydi öyle, senin bir işin mi yoksa?" diye sordu.
Derin bir nefes alarak "Gelince her şeyi anlatacağım." dedim. "Tabi, seni öldürmek isteyen kişi bendim Jesse. Böyle düşünmekte haklısın. Sonuçta ben de senden şüphelenmiştim. Her neyse! Evine geliyorum."
Ardından telefonu kapatıp Jesse'nin evine gittim.
![](https://img.wattpad.com/cover/20008851-288-k840531.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Prygton
Science FictionAmerika hükümeti ülkenin en iyi bilim adamlarını ve cerrahlarını toplayarak bir deney başlatılar. Deneyin amacı, bir ilaç yardımıyla, deneklerin beyinlerini tüm kapasiteyle kullanmalarını sağlamak. Ancak sonrasında içlerinden birinin "Bu insanlar b...