Bölüm 21

3.2K 180 11
                                    

Jesse'yi önemsemeye başlamak sanırım hayatımın değiştiğini gösteriyordu. Bunun gibi bir durum benim için alışık bir şey değildi. 
Bir sonraki gün Jesse'nin iki elini de birbirine bağladım. Eldivenleri de çıkarmadım. Ardından telefonla bir taksi çağırıp Edgar'ın söylediği adrese gittim. Rehabilitasyon bilmemnesi olması gereken binaya girip 3. kata çıktım. Jesse'yle birlikte kapıdan içeri girdik. "Tamam ellerimi çöz buraya gelmeyi ben de istiyorum zaten." tarzı cümleler kursa da onu dinlemedim. Aslında Edgar'a bir anda böylesine güvenmek beni de şaşırtmıştı. 
Kapı açıktı zaten, içeri girdiğimizde kimseyi göremedik. Etrafı iyice araştırmadan önce Jesse'yi koltuğa oturttum. Mutfağa gidip kimse var mı diye baktım. Burası hiç de rehabilitasyona benzemiyordu. Gerçi nasıl bir yer olduğunu bilmiyordum. 
Ben tam etrafa bakarken "Evimi beğendin mi?" diye bir ses duydum. Salondan geliyordu. Hemen salona koşup Jesse'nin oturduğu yere baktım. Edgar, Jesse'nin kafasına silah doğrultmuş bir şekilde ayakta dikiliyordu. Sinsi sinsi bakarak "Onu bağlaman çok işe yaradı bunun için teşekkür etmeliyim."
Birden duvarlar üstüme üstüme gelmeye başladı. Ne yapacaktım? Bu aşağılık pislik, aynı zamanda sinsi ve kurnaz doktorla uğraşamazdım herhalde. O beni aşıyordu. Hemen kanmıştım yalanına. Elbette ki iyileşmişti, elbette ki doktor arkadaşlarından birine onu iyileştirmenin formülünü söylemişti, elbette onu risinle zehirleyeceğimizi biliyordu, elbette kurduğu onca yalana inanacaktım... O bir dahiydi. Aşağılık bir dahi. Hakkını vermem lazım.
Birden sinirlerim sanki kafamın merkezinde toplanmışçasıan tüm nefretimi kusarmış gibi kulak çınlatacak bir seviyede bağırdım. "Hayatımda tam değer verebileceğim bir şeyler bulduktan sonra, tam hayatımı kazandıktan sonra gelip içine ettin. Mutlu musun şuan? Bizden ne istiyorsun!? Rahat bırak bizi. Seninle bir daha uğraşmayacağız. Söz veriyoruz. Polisle uğraşmana da gerek kalmayacak."
"O kısmı ben hallettim zaten." dedi gülerek, sanki önceki hayatında inatçı bir keçiymiş hissi veriyordu. Ve size yemin edebilirim, önceden yaşadığım olayların bir değişik versiyonunu yaşadım yine. 
Jesse tam Edgar'ın dikkati dağılmışken ayağa kalkıp kafasıyla onu hızlıca ittirerek pencereye kadar götürdü. Bunu o kadar hızlı yaptı ki, cam kırıldı ve ikisi birlikte düştüler. 3. kattan... İlk kez bir tanrıya inandığım zamanlar gözlerimi kapattım ve "Tanrım. Lütfen Jesse ölmemiş olsun." dedim. Ardından merdivenlerden aşağıya indim hızlıca. Jesse'nin başı kanıyordu. Onu Edgar'ın hastanesine götüremezdim. Yolda bir taksi vardı şansıma. Hemen ona binip "Lichina hastane dışında en yakın hastaneye, hemen!" dedim. 
Başım dönüyor, terliyordum. Ve ilk duamı da etmiştim. Neler söylediğimi bilmiyorum, hatırlamıyorum. İşe yaradığı kadar yaradı işte. 
"...Arkadaşınız hayatı boyunca bir daha yürüyemeyecek." sözleri beynimin içinde yankılanıyor, susmak bilmiyordu. Diğer dedikleri ise bir kulağımdan girip diğerinden çıktı. Hayati tehlikeyi atlatmış... - bla bla bla.
Bir an hayatımda en aptalca şey olarak gördüğüm, yapacağım en son şey olan intiharı bile düşündüm. O kafayla aklıma neler geldi tahmin bile edemezsiniz. Ama hayır, intihar edemezdim. Jesse benim yüzümden bu duruma geldi. Her ne kadar tam olarak benim suçum olmasa da, aslında benim suçumdu. Evet, o an böyle düşünüyordum. Çünkü kafamın içini o an anlatamam. Her neyse, Jesse'nin bundan sonraki hayatının mahvolmasının sebebi benim. İntihar edersem ihanet olur bu. Kabul edemem. Ona yardımcı olmalıyım. O benim hayatımı kurtarmıştı... 
Ve eğer Edgar pisliği bu sefer de ölmediyse, hapse girmeyi dahi göze alarak gidip bizzat işi kendim bitireceğim.

PrygtonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin