Bölüm 28

2.5K 130 8
                                    

"Edgar'ı sen mi öldürdün?" diye sordu bana Daniel. Nasıl cevap verecektim... Bilmiyordum. Ama yalan söylemeyi tercih ettim. 
"Hayır tabi ki de." dedim tüm soğuk ifademle. "Edgar'ın her zamanki şakaları işte. Bekle bir dakika şimdi gerçekten bir milyon dolar mı... Aman tanrım."
"Edgar bahsetmedi mi bundan size?" diye sordu Daniel kasaya yönelirken. 
"Benim bir denek olduğumdan bile bir haberim yoktu." dedim. "Ya aslına bakarsanız benim de kafam çok karışık. Anlatmayı isterdim. Ama anlatmak için önce tamamıyla anlamam gerekiyor. Aslında anladım, ama anlatmak için..."
Beni susturarak "Tamam her neyse." dedi. "Anlatmana gerek yok. Bir milyon doları direk olarak banka hesabına yatırmamızı ister misin?"
'Siz' hitabından direk 'Sen'e geçiş yapması biraz kafa karıştırıcıydı tabi. Ama her neyse. "Banka hesabım yok, kredi kartı kullanmıyorum." dedim.
"Senin için açılmış bir banka hesabımız var, yani bizim açtığımız." dedi. "Kağıdın üstünde hesabının parolası yazıyor. Biz bu kasadaki parayı direk olarak banka hesabına yatıracağız. Çünkü şey... Bunu polisler görürse dikkatlerini çekebilir. Bir çeşit devlet sırrı. Polisler de öğrenmemeli."
"Neden ki?" diye sordum.
"Bilmiyorum, bir sebepten dolayı hükümet bunu polislerden dahi gizli tutuyor." dedi. "Hatta bazen deneklerin bile haberi olmadan deneyi yapmamız için bizi zorluyorlar ama bu imkansız."
"Aklıma takılan çok soru var." dedim. "Geçmişte babam hükümetin bir kiralık katili tarafından öldürülmüştü, bir soygun kazası olarak kayıtlara geçti tabi. Ama hükümetin işi olduğuna eminim."
"Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun ki?" diye sordu şaşkın bir ifadeyle.
"Babam baş ağrısı şikayetiyle doktora gitmişti." diye söze başladım. "Kanser teşhisi konuldu. Sonra bir soygunda öldürüldü, kardeşime de neredeyse aynı şey oldu. Kanser teşhisi ve... Kanserden değil de başka bir şeyden öldü. Normal değil. Tamam ben bunları atlattım, Prygton Projesi elemanlarına karşı bir kinim yok. Hükümete kinim olsa da tek başıma karşı çıkamam. Sadece bilmek istiyorum. Gerçekten... Edgar gibi yalanlar sıralamayın bana. Onları neden öldürdünüz?"
Derin bir iç geçirip konuşmaya başladı Daniel. "Hükümetin yaptığı bir şey." dedi. "Yani şey, başarısız olan deneyi çöpe atmak gibi görüyorlar bunu. Bu kadar umursamaz olmayın diyoruz sürekli. İnsan hayatı bu kadar da kolay harcanacak bir şey değil - ama bunlar onlar için sadece boş öğütler. Yani dediğim gibi başarısız olan denekleri kendiliğinden öldürüyorlar. Aslında sen de tam olarak başarıya ulaşmış değilsin. Ama ikinci aşamaya ölmeden geçebilen sayılı denekler var. Ve biliyor musun? Edgar aslında senin hayatını kurtardı. Çünkü senin ismini bize vererek hükümete başarılı olan deneğin ismini vereceğiz. Böylece seni öldürmeyecekler."
"O halde hükümetten yana değilsiniz, yani sır tutabilirsiniz değil mi?" diye sordum odadaki herkese bakarak. Hepsi de başıyla onayladı. Çünkü onlar gözü dönmüş gösterişçiler değillerdi. İnsan hayatına önem veriyorlardı. Jesse'den veya James'ten bahsetmek bir sorun olmaz diye düşündüm.
Sizler için her şeyi tekrardan açıklayayım. Deneyde iki aşama vardı, ilk aşama özel manyetik güçlere sahip olmamızı sağlıyordu, ikinci aşama ise risine karşı bir bağışıklık getiriyordu. Onlar için asıl amaç şuydu; deneğin birinci aşamada kalmasına rağmen risine karşı bağışıklık kazanması. Ben ikinci aşamaya geçip de hayatta kalan sayılı kişilerdendim, Edgar ben hapisteyken ikinci aşamaya geçirmişti beni. Hani "İlacı etkisiz hale getirdim, artık bir özelliğin kalmadı." diyordu ya? O sıralar. Jesse ise... Şuan Jesse asıl başarılı olan denekti. Yani demem o ki, onlara Jesse'nin ismini verip "Hey, aslında deneyiniz tam amacına ulaştı, başardınız!" diyebilirdim. 
Ama buna ne gerek var? Yüz binlerce askere aynı formülü uygulayacaklar ve adamlar tek ellerini uzatıp savaşı kazanacaklar mı? Cidden, işin içinde başka şeyler olmalıydı. Çünkü kendi insanının hayatını bile düşünmeyen Amerika hükümeti, neden bunu 3. dünya savaşında kullansın ki? 
Tüm bunları düşünürken "Evet sır tutabiliriz, söyle artık şunu." sesiyle irkildim. Birden Daniel'a bakıp "Şey diyecektim." dedim kafamı kaşırken "Bu paranın yasal olmasını istiyorum çünkü illa yaşanır, biri gelir de bu parayı nereden kazandın diye sorar. Sonra uyuşturucu kaçakçılığından falan suçlanırım. Demek istediğim şeydi, ben... Bir sözleşme falan imzalamadım."
Daniel "Sözl..." diyebildi ağzı açık bir ifadeyle. "O zaman Edgar'ı öldürüp de onun ağzından mektup yazmadığını nereden bilelim? Hem zaten bundan da bahsediyordu mektupta."
Diğerleri bir anda ayağa kalkıp beni suçlar gözle baktılar. Tanrım! Neden ağzımı kapalı tutamıyorum hiçbir zaman? Jesse'den bahsetseydim durumum daha kötüydü. Şimdi en azından birkaç yalanla işin içinden sıyrılabilirdim. 
"Çünkü lanet olası deneyden bile haberim yoktu!" diye bağırdım Daniel'ın üstüne giderek. "Adam benim de kanser olduğumu söyledi. Hiçbir şeyden haberim yokken benimle oyun oynadı. Bakın istemiyorsanız bir milyon dolar sizde kalabilir, yakıp ısınır mısınız artık ne yaparsınız bilemem. Ama sakın ola beni sözleşme imzalamamakla veya Edgar'ın ölümüyle suçlamayın. Ortada imzalanacak bir sözleşme yoktu. Edgar'ın da öldüğünü yeni öğreniyorum!"
İkna etmiştim onları sanırım, içimde öyle bir his vardı. İçimden dua etmeye başladım. Jesse'yi ayağa kaldıracak para elbet bulunur. Tüm ömrümü harcardım gerekirse. Sadece oradan tek parça halinde çıkmak istiyordum. Çünkü öldürecekmiş gibi bakıyorlardı.
"Eğer ortada bir sözleşme yoksa..." dedi. "Edgar'ın mektubu var, ama yine de ondan geldiğini bilemeyiz. Ama bunu senin, onun ağzından yazdığına dair kanıtımız da yok. İyiliğin için diyorum, bir milyon doları sana veremeyiz. Çünkü eğer sözleşmeyi imzalamadıysan projede yok sayılırsın. Adın geçmez, böylece hükümet seni kolayca indirebilir. İşleri bitene kadar kullanırlar, ve sonra da..."
"Tamam." dedim ve tek bir kelime daha etmedim. Ayağa kalkıp asansöre girdim, sıfıra bastım ve bekledim.

PrygtonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin