Bölüm 44 (FİNAL)

2.8K 152 56
                                    

Bölümden önce bir şeyler yazmak istedim.

Öncelikle bu hikayeyi bir sene önce, yani daha Wattpad'i keşfetmeden yazmaya başlamıştım. İlk olarak Umuttan Yoksun, sonra da Dreamer'ı yayınlamaya başladım ve Dreamer epey bir okundu. Sonra da Prygton'u yayınlamaya başlamıştım ancak yayınlamadan önce okunacağına dair bir umudum yoktu. Ama beklentilerimin epey bir üstünde çıktı okunma, yorum ve vote sayısı. Gerçekten de şaşırttı bu durum beni.

Okuyanlara, düşüncelerini söyleyip olumlu veya olumsuz eleştiri yapanlara, hikayeyi arkadaşlarıyla paylaşanlara ve sürekli yeni bölüm bekleyen sabırsız okuyucularıma gerçekten çok teşekkür ediyorum. :D

Vee yolun sonuna geldik, ama önceki bölümlerdeki yorumları okuduysanız çok efsane bir final yapmadığımı söylemiştim, yani bölümü okumadan önce beklentilerinizi düşük tutmanızı tavsiye ederim. Tekrardan teşekkür ederim hepinize ve son kez iyi okumalar diliyorum. ^^

...

Hastaneden çıkışımı yaptığım gibi eve geri döndüm. Başım hala biraz ağrıyordu ancak o kadar da büyük bir mesele değildi bu. 
"Peki şimdi ne yapıyoruz?" diye sordu Jesse kanepeye oturarak.
"Kutluyoruz!" dedim gülerek. Neyden bahsettiğimi biliyordu.
Ve siz de biliyorsunuz. Özel olarak mahzenimde sakladığım yıllanmış bir viski vardı. Viskiyi getirdiğimde Jesse bana ağzı açık bakarak "Yoksa sen..." diyebildi, onun sözünü keserek.
"Kutlanmayı hak eden bir durum bu." dedim ve viskiyi açarak getirdiğim iki bardağa da doldurup kanepeye, Jesse'nin yanına oturdum. Sessizlik içinde içmeye başladık. Ardından tüm içimdekileri dökmek istedim.
"Aslında biliyor musun..." diye başlayıp yerimden doğruldum. "Bu son yaşananların olması, benim için harika oldu. Seninle yine yakın arkadaşlardık. Ancak şuanki kadar değil. Ve şunu söylemem gerekiyor Jesse, iyi ki varsın dostum. Beni savunduğun o mahkeme, benim hayatımı kurtarmak için yaptığın onca şey... Bilmiyorum, gerçekten de sadakat dolu bir insansın. Ve ayrıca neşelisin de."
"Neşeli mi?" diye sordu samimi bir gülümsemeyle.
"Neşe saçıyorsun seni hergele!" diye bağırdım gülerek. "Senin gibi bir dosta sahip olduğum için çok şanslıyım gerçekten. Neyse asıl konuya geliyorum. Benim eski halimi hatırlıyorsun değil mi?"
"Biraz huysuzdun evet." dedi gülerek.
"Biraz mı?" diye sordum tek kaşımı kaldırarak. "Birazdan çok daha fazla. Umursamazlığın vücut bulmuş haliydim. Ama tüm bu olanlardan sonra değiştim. Ölümü bile umursamayan biri nasıl bu hale geldi dersin? Edgar'a da bir teşekkür borçluyuz dostum."
Ardından elimdeki kadehi havaya kaldırıp yukarı baktım "Huzur içinde yat eski dostum!" dedikten sonra. Jesse de bana bakıp aynılarını yaptı. 
Birkaç gün sonra telefonuma bir mesaj geldi. "Cehenneme iki yolcu daha uğurlandı, huzur içinde yansınlar!"
Mesaj ajandan gelmişti. Gülümseyerek mesaja baktım ve şöyle cevap verdim : 
"Mükemmel!"
Jesse her zaman bir marangoz olmak istemiş, bana öyle dedi. Böylece tüm bu olaylardan birkaç hafta sonra kendine bir atolye açtı ve orada çalışmaya başladı. Ben mi? Ben...
Ben ise içki satan bir dükkan açtım kendime. Ama gerçekten de işlerim iyi gidiyordu. Parayı biraz daha büyüttüm. Ardından işlerimi daha da büyütmem gerektiğini düşündüm. 2008 yılının başlarında paramın yüzde doksanını büyük bir alışveriş merkezine yatırdım. Bir 4-5 ay falan para kıtlığı oldu ama, sonrasında işleri toparladık işte. Sonrasında ise yığınla para gelmeye başladı. Bir milyon dolar civarı parayı, iki senede 6 milyon dolara çevirmiştim. 2010 yıllarında o civarda param vardı yani. 
2013'ün aralığında ise tüm param 17 milyon dolara yakındı. Artık gerçek anlamda zengindim. Her şey harika gidiyordu.
Sonra ise... 
...
2014 Ocak ayının başları bir telefon geldi bana. Arayan Alicia'ydı...
Ah size ondan bahsetmeyi unuttum tabi. Tüm bu olaylar olmadan önce (yani şu Edgar'dan önce) arkadaşlık kurduğum bir kadındı. Bana sürekli kızı Olivia'dan ve ne kadar garip bir kız olduğundan bahsederdi. Ama tabi kocası... Anlattıklarını zihnimde canlandırdığımda bile o adamı öldüresim geliyordu. Bir insanın içki bağımlısı olmasıyla bir sorunum yoktu, çünkü ben de öyleydim. Ama içki içince etrafa saldıran insanlar? Nefret ediyordum o adamdan.
İşin doğrusu 'arkadaş olduk' demiştim ya hani, pek de öyle değildi bu. O sıralar Alicia'yı seviyordum. Bana ne zaman ondan bahsetse benden bahsediyordum ve "Bırak da seni ondan kurtarayım, gel benimle yaşa." diyordum. Ancak bunu asla kabul etmiyordu. O aptal adamın şiddetine katlanmayı tercih ediyordu.
"Tom..." diyordu telefonun ucundaki ses.
"Alicia?" diyebildim ben de anca ağzım açık bir şekilde. Buluşmak istediğini söyledi.
Bir kafede buluşup konuşmaya başladık. Ardından kazağının kolunu sıyırarak bana bileğini gösterdi. Çizik içindeydi. Bunu kimin yaptığını sormama gerek yoktu. Çünkü kocasının yaptığı belliydi. Ona tekrar birlikte olmaktan bahsettim ancak yapamayacağını söyledi. 
"O halde... Ne için buluştuk?" diye sordum merak dolu gözlerle.
"Bak Tom." dedi ve derin bir iç geçirerek konuşmaya başladı. "Ben hamileyim. Kocamı biliyorsun, hala aynı. Ve her gece kürajdan bahsedip duruyordu. Bana hep şiddet doluydu ama bu kadarını yapmazdı biliyorsun. Değil mi? Her neyse... İşte, eğer olur da ben, yani anladın işte, öyle olursa, Olivia kendi başına yaşamak zorunda kalacak değil mi?"
"Alicia, polise neden gitm..." sözümü kesti.
"Olmaz!" diye bağırdı. "Beni dinle. Eğer olur da öyle bir şey olursa, Olivia'ya bakabilecek misin?" diye sordu cevap bekleyen gözlerle. Cevap veremedim. Bir çocuğa bakmak büyük bir karardı. Ardından bana bir kağıt uzattı. Bir hesap numarası yazıyordu. "Bu ne?" diye sordum ona bakarak.
"Elimde kalan tek kişi sensin Tom." dedi bana. "Sana güveniyorum. Olivia'nın tek başına kalmasına izin verme lütfen!"
...
Şubatın başlarında ise Alicia'nın öldüğü haberini aldım. Ama beni asıl şaşırtan şey, o nefret ettiğim pislik adam da ölmüştü. Daha da ilginç olan ise, "o kendi başının çaresine bakamaz" dediği kızı, Olivia öldürmüştü onu. Ardından yapmam gereken şeyi yaptım. Banka hesabıma baktım. 17 milyon doların 15'i orada duruyordu. Alicia benden tam olarak ne istemişti ki? Ne kadar para yollasan diye düşündüm ve elimdeki kağıda baktım. Yüz bin yeterli miydi acaba? 
Hadi ama... İki yüz bin? 
Madem bu işe kalkışıyorum, doğru düzgün yapmalıyım diye düşündüm ve bir buçuk milyon dolarda karar kıldım. Biraz fazla olmamış mıydı? Ama bu kız bunu nasıl kullanacaktı?
"Lanet olsun, her neyse!" dedim ve kararıma sadık kalarak bir buçuk milyon doları kağıttaki hesaba aktardım.
...
Aradan aylar geçti ve o kızın bu paranın nereden geldiğini öğrenmeye hakkı olduğunu düşündüm. Bu yüzden benim için çalışan adamlardan birini bu göreve verip Olivia'nın numarasını bulmasını sağladım. Numarayı bana getirdi. Saatlerce ne söyleyeceğimi kurguladım. Ardından numarayı tuşladım.

"Olivia, beni tanıyacak mısın bilmiyorum ama..." dedim. "Ben annenin yakın arkadaşlarından biriydim. Ve sanırım her şeyi bilmeye hakkın var."

-SON-

...


Hikayenin devamı niteliğinde değil ancak Tom'un bundan sonra yaşadıklarını öğrenmek istiyorsanız tek yapmanız gereken Dreamer hikayesini okumak, Tom 50. bölümlerden sonra ortaya çıkıyor yalnız. Şimdiden Dreamer'ı okuyacak olanlara iyi okumalar diliyorum. ^^

PrygtonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin