Bu sefer dürüstlük yolunu kullanmak istiyordum. Yani, birine açıkça tüm yapacaklarımı anlatacaktım ve o da yardım edecekti. Bu kişi de en azından tanışmış olduğum biri olmalıydı tabi. O ajana güvenebilir miydim acaba?
Direk karakola gidip o ajanı buldum. Beni odasına çağırıp bir fincan kahve ikram etti. Biraz sohbet ettikten sonra direk konuya girip her şeyi anlattım. O kadının beni hala öldürmeye çalıştığını, neler olduğunu, bir katili öldürmek zorunda olduğumu. (Bir katili öldürmek - sözü her ne kadar garip kaçsa da.)
"Bunları neden polise anlatmadın?" diye sordu ajan şaşkın bir ifadeyle. "Zaten bir katilmiş. Yani gerçekleri söyleseydin, yine bir suçlama olmayacaktı. Neden böyle... Neden böyle bir hikaye uydurdun?"
Kendimden emin bir şekilde "Alınmanı istemiyorum, ama kendi şahsi fikrim olarak polise güvenmiyorum." dedim. "Bazılarının fiyatı oluyor. Yani demek istediğim... Bilmiyorum. Sadede gelecek olursak, bu işi kökünden sökmek için yardımına ihtiyacım var. Beni kısa süreliğine hapse sokmanı istiyorum. Ben içerideyken, işi halledene kadar da bir sebep çıkarıp şu kadının ve katilin telefon haklarını kullanmasını engelle. Böylece ben içerdeyken Jesse'ye de dokunamayacaklar."
"Eğer istiyorsanız size tam koruma sağlayabilirim." dedi ajan bir patron gibi konuşarak, ardından bir anda samimileşerek konuşmaya devam etti. "Ama işi halletmek derken... Neyi kast ediyordun?"
"Onları öldürene kadar durmayacaklar ajan." dedim gözlerimi yere sabitleyerek. "Bu işten hiçbir iz bırakmadan nasıl sıyrılabileceğimi biliyorum. Ardında hiçbir şüphe bırakmayan bir zehir var, adı risin. Eğer onlara bir şekilde bu zehri verebilirsem, normal bir ölüm gibi görülecek. Bilirsiniz, kalp krizi gibi. Senden tek istediğim beni bir sebepten ötürü Marie ve Ronald'ın olduğu aynı hapishaneye sokman. Gerisini ben hallederim, sonra da yanlış bir anlaşılma olduğundan dolayı beni hapishaneden çıkartırsın. Sen bir polissin, neden bilmiyorum ama - bu sözleri tüm içtenliğimle söylüyorum - sana güveniyorum. Polisin asıl görevi tehdit altında olan insanları o tehditten korumak ve adaleti sağlamaktır. Değil mi?"
"Ama benim yasaya karşı gelmemi söylüyorsun?" diye sordu çaresiz bir ifadeyle.
"Yasanın kusursuz olduğunu mu söylüyorsun yani?" diye sordum. "Ah... Bu yasayı koyan adamlar para ve toprak için kan döken insanlar. Sen zeki bir insansın." ayağa kalktım "Gözlerimin içine bakıp bana bu yapmayı planladığımın şeyin sırf yasada yanlış bir şey olduğu için yanlış olduğunu söyleyebilir misin?" diye sordum iddialı bir ifadeyle.
Stres altındaydı ve kravatını düzeltti, biraz hava almak için ayağa kalkıp pencerenin kenarına gitti. "Hiç unutmam." dedi gülümseyerek. "Polis akademisinde çok sevdiğim bir profesör bize hep şöyle derdi; 'Yasayı unutun demiyorum size. Ama bazen eğer doğru olduğunu düşündüğünüz bir şeyi yapıyorsanız, o zaman yasayı yok sayabilirsiniz. Yasa bir insanı kurtarmaz, bunu yapmak sizin elinizde.' ve sanırım ilk defa yasayı çiğneyeceğim. Bu profesörün sözü... Benim için emir gibi bir şeydir zaten. Ona karşı gelemem."
"Yani yapacaksın değil mi?" diye sordum, gözlerim parlıyordu.
"Araba sürerken bana çarpacaksın, ben de senden şikayetçi olacağım." dedi bana dönerek. "Sonra seni onlarla aynı hapishaneye koyduracağım, sen işini hallettikten sonra da şikayetimi geri çekeceğim. Böylece hapishaneden çıkmış olacaksın. Başka yardım edebileceğim bir şey var mı?"
"Evde olan bazı malzemelerin bana temin edilmesi gerekiyor, bunu da temin etmek zor olacaktır. Girerken sokamam, üstümü arayacaklardır..." dedim ve daha teklif bile etmeden "Ben onu hallederim." dedi.
"Teşekkür ederim." dedim. Elini uzattı, ben ise daha samimi bir şekilde kollarımı açıp ona sarıldım ve "Sen bir hayat kurtaransın, ajan." dedim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Prygton
Science-FictionAmerika hükümeti ülkenin en iyi bilim adamlarını ve cerrahlarını toplayarak bir deney başlatılar. Deneyin amacı, bir ilaç yardımıyla, deneklerin beyinlerini tüm kapasiteyle kullanmalarını sağlamak. Ancak sonrasında içlerinden birinin "Bu insanlar b...