Tüm kapıları kilitledim o gün, perdeleri falan da çekip yattım. Jesse de bende kalıyordu o gece. Gözümüze uyku girmeyecekti, ama ben 2-3 gibi uyuyabilmiştim. Bir sonraki gün kalktığım gibi bir şeyler atıştırdım ve üstümü giyindim - eldivenlerim dahil. En sonunda da Jesse'yi uyandırdım. Silahım neredeydi bu arada?
Silahımı bulamıyordum. Ama hastaneye silahsız girmek daha güvenliydi. Hızlı adımlarla evden hastaneye yöneldik birlikte.
Hastanenin kapısından girip kimseye bakmadan direk olarak Edgar'ın odasına yöneldim. Kapısı kilitliydi. Etrafa baktım. Etraf hasta doluydu. Hiçbir görevli göremedim. Kapıyı kırmak için gerildim. Sonra aklıma geldi. Bir kurnazlık yaptım.
Sol elimdeki eldiveni çıkartıp kapıya dokundum. Hatırlarsanız özelliğim sadece nesnelerin yerini değil, yoğunluğunu da değiştirebiliyordum.
Kapıya dokunduktan sonra kilide odaklandım. Bir çıt sesi gelmişti. Ardından kapının kolunu çevirdim. Kapı açılmıştı. Hastalar garip ifadelerle bana bakıyorlardı. Onları görmezden gerip içeriye girdim.
Doktor tam karşımda oturuyordu, sandalyesinde dönüp duruyordu. Kapıyı kapatıp ona baktım sinirli bir ifadeyle.
"Ah, böyle bir şey yapacağını biliyordum." dedi gülerek. "Ne istiyorsun?"
"Amacını öğrenmek istiyorum." dedim aynı ifadeyle bakmaya devam ederken. "Neden beni zehirledin, neden Jesse'yi zehirlememi istedin, madem onun ölmesini istiyordun niye iyileştirdin, beni fare zehriyle zehirleyen sendin değil mi? Amacın ne aşağılık herif!?"
Tamamen sakin bir duruşla "Hangisinden başlasam..." diye söze girdi. "Öncelikle kim olduğumdan başlayalım. Üçüncü dünya savaşı yakında değil mi? Bilmiyorsunuz tabi ki de. Ve atom bombası çok para tutuyor. Ama bir toplu katliam yapmak gerek. Savaşa bir adım önden başlamak lazım. Eğer risini gaz haline getirip bir bölgeye dağıtırsak... Atom bombasından farkı kalmaz. Ve risine karşı bir bağışıklık yaratmak da savaşa bir değil, on adım önden başlamak anlamına gelir. Prygton ilacını denekler üzerinde denerken bir şey fark ettim. Bazı bağışıklık sistemleri çok farklı tepkiler veriyor. Yani risine karşı da bir bağışıklık yaratıyorlar. Amacım, risine karşı nasıl başışıklık kazanılır? Prygton ile bu mümkün. Ama nasıl? Bunun sorusunu bulmayı amaçlıyordum."
Yerinden doğrulup ayağa kalktı ikimize de bakıp konuşmaya devam etti.
"Jesse'de de, sende de o ilaçtan var." dedi gülerek. "Ve evet ikiniz de ölebilirdiniz. Ama yapmak zorundaydım. Ne yaptıysam devletim için yaptım. Risine karşı bağışıklık formülünü buldum. Yani gidip de biri senin içkine risin atsa, bağışıklık sistemin o risini anlayacak ve kusarak zehri bedeninden atacaksın."
Ona sinirli bir bakış atıp "Peki, bay dahi." dedim. "Beni neden hapse atmaya çalıştın? Bunun cevabını söyle bir de."
"Arkadışının hayatını tehlikeye atmana sebep olan kişi bendim." dedi. "Bunu öğrendiğinde, ölürdüm. Ama arkadaşın çok sadık bir dost çıktı. Planımda bu yoktu."
"Evet, planında bu yoktu." dedim sinsi sinsi gülümseyerek. Ardından elimi ona doğru uzattım. Kalbini düşündüm. Elimi sıkarak şöyle dedim "Ölüm saati - 9:56. Ölüm sebebi - kalp krizi."
Ama... Becerememiştim. Nasıl oldu ki bu? "Ama nasıl olur?" dedim kendi kendime.
"Sen o hapisteyken içeriye girip bir şey enjekte ettim ve o Prygton'u sildi, çünkü 'bay dahi' her ihtimali düşünür." dedi gülerek.
"Daha demin kapının kilidini..." demem fırsat vermeden sözümü kesti.
"Senin yaptığını sanman için kilidi ben açtım." dedi kahkaha atarak. Ardından silahını çıkartıp bana doğrulttu. "Kurbanlarımla oynamak dünyanın en zevkli şeyi. Özellikle de kurnaz olanları. Kurnaz ve aptal."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Prygton
Ciencia FicciónAmerika hükümeti ülkenin en iyi bilim adamlarını ve cerrahlarını toplayarak bir deney başlatılar. Deneyin amacı, bir ilaç yardımıyla, deneklerin beyinlerini tüm kapasiteyle kullanmalarını sağlamak. Ancak sonrasında içlerinden birinin "Bu insanlar b...