Bölüm 4

5.8K 285 67
                                    

Daha 11 yaşımdaydım, babamla her zaman güzel vakit geçirirdik. Basketbol, beyzbol oynamaya gider, birlikte film izlerdik. Akıl danışabileceğim biriydi de. Anne ve baba ayrı tutulmaz ama şahsen babamı daha çok seviyordum. Ama hiçbir zaman "Neden annem değil de o öldü ki?" demedim. Çünkü herkes bir gün ölür.

Ben de öleceğim, yani artık pozitif bakmaya başlıyorum. Annem de ölecek. Dostlarım da. Ama şuana kadar ölenlerden en çok üzüldüğüm babam oldu. O hikayeye gelirsek...

Dediğim gibi, henüz 11 yaşındaydım. Tesadüf müdür, yoksa genetik midir bilemem ama babam da erken teşhis yapılamadan beyin kanserine yakalandı. Bana onun en fazla üç aylık ömrü kaldığını söylendiğine her zaman onun yanında kaldım.

Ama sanırım onların her zaman inandığı tanrı onu yanına biraz daha erken yanına almak istemiş. Ya da sizin dediğiniz gibi merhamet etmiş ve acı çekerek ölmesini istememiş. Hızlı bir ölümü oldu. Onunla yaklaşık iki ay boyunca gezdim, eğlendim, her şeyi birlikte yaptık. 

Film almak için alışveriş merkezine gittik. Bir soyguncu geldi. Sıradan bir soygun gibi gidiyordu. Bize dokunan bir tarafı yoktu. Ama babam kahramanlığı severdi her zaman. Ani bir hareketle adamın elindeki silahı kapıp ona doğrultmuştu ki...

Her zamanki nöbetlerinden birini geçirdi. Yeniden bayılmıştı. Adam da hemen silahını aldı. Yaşıyor mu diye kontrol ettim. Şah damarına elimi koyacak kadar zamanım olmuştu. Yaşıyordu. Adam silahını bana doğrultup "Geri çekil!" dedi. Ardından babamı gözlerimin önünde vurdu...

O anı hatırlamak bile istemiyorum. Ne diyebilirim ki? Tanrının gazabı. Tüm ailemize karşı bir nefret besliyor olsa gerek. Düşünün. Babanız siz daha 11 yaşındayken ölüyor, biraz daha büyüdüğünüzde kardeşinizin öldüğünün haberini alıyorsunuz. O haberi aldığınız sırada size bir kamyon çarpıp sizi hastanelik yapıyor. Sonra da beyin kanseri olduğunuzu öğreniyorsunuz.

Bir de annenizi teselli etmek var. Tüm olaylar üst üste geliyor. Böyle şeyler yaşayan insanların iki seçeneği vardır genelde.

Ya delirme noktasına gelirler, ya da umursamaz olmayı tercih ederler. Çevrem tarafımdan da hep eleştiriliyorum. Bazı şeyleri umursama zamanının geldiğini söylüyorlar. Garip.

Garip, çünkü eğer umursamaya başlarsam delirme noktasına gelirim. Ben böyle iyiyim. Umursamazken yani. Sanırım gerçek anlamda tek becerebildiğim şey o.

Ayrıca tüm bu şeyleri yaşadıktan sonra merhamet dolu bir tanrı olduğuna inanmak sanırım benim şuana kadar yapacağım en delice şey olurdu. Merhametli bir tanrı mı? Hadi ama. Tüm ailem öldü neredeyse. 

Ve ben de öleceğim. Annem bunu biliyordu. Hissediyordu. Ama yine de geriye bir tek o kaldı. Ben de onun hatrı için o hastaneye gidecektim. Son bir şans için.

PrygtonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin