***
"Gitmem gerek Chaeyoung." Dediğinde sızlandım ve "Lütfen" diye mırıldandıktan sonra kollarımı daha da sıkılaştırarak onu kendimle birlikte yatağıma doğru çekmeye başladım.
Yatağa oturduğumuzda kollarımı boynundan çektim ve loş ışıkta parıldayan suratını incelemeye başladım.
Anlamsız bakışları, gözlerimde herhangi bir açıklama bulmaya çalışırken ona istediğini veremeyeceğimden tamamen habersizlerdi.
Ona hiçbir şey söylemeyecektim. Kararım kesindi. Başkan Yang bu durumu öğrense bile, Jungkook asla bilmeyecekti.
"Bana anlatmadığın şey ne, Chaeyoung?"
Bir tavşanı andıran yanakları, kıpkırmızı olan dudakları ve insanın kahverengilerinde boğulmak isteyeceği, endişeyle kaplanmış olan gözleri...
Bunları özlemek istemiyordum. Onu özlemek istemiyordum.
Buna mecbur bırakılmaktan delicesine nefret etmiştim.
Sağ elimi yanağına çıkardığımda "Hiçbir şey" diye mırıldandım ve ona birazcık daha yaklaştım.
"Pekâlâ, o halde ben neden sürekli benden bir şeyler saklıyormuşsun gibi hissediyorum?"
Boşta kalan ellerimi saçlarının arasına daldırırken ağrıdan zonklamaya başlayan başımı umursamamaya çalışarak derin bir nefes aldım. "Bilmem..."
Tam dudaklarımızı birleştireceğim sırada, "Şu anda sarhoşsun Chae, uyuman gerekiyor." diyerek ellerini omuzlarıma koydu ve beni durdurdu.
"Hayır, gayette kendimdeyim ben." Diyerek savunmaya geçtiğimde kendi kendine kafasını salladı ve yatağın üzerinde duran pikeyi açtıktan sonra omuzlarımdaki ellerini hafifçe ittirip beni geriye doğru yatırdı.
Başım yastıkla buluşur buluşmaz üzerime kapanan pikeyi gördüğümde somurtmama engel olamadığımda gülümsediğini gördüm.
Sırıtarak, "Bugün yeterince yaramazlık yaptın zaten." Dediğinde kıkırdadım ve ellerimi yeniden yanaklarına doğru uzatmaya çalıştım.
Ancak yine onun tarafından yarı yolda durdurulduğumda, "Ama sende hiçbir şeye izin vermiyorsun ki" diyerek yarım ağız bir şekilde kendimce sızlandım.
Üzerimi iyice örttükten sonra yataktan kalmak için hamle yaptığında gideceğini anlamıştım. Kalmayacaktı. Kalamazdı.
Elimi bileğine doğru uzatıp tam kalkacağı anda onu durdurduğumda umutsuz bir şekilde, bir kere daha aynı sözcüğü mırıldandım. "Gitme."
"Nolur Jungkook, gitme."
Ne yaptığımı bilmiyordum. Ne hissettiğimi, ne yaşadığımı bilmiyordum. Tek bildiğim şey, gitmesini istemiyor oluşumdu.
Hep benimle kalsın istiyordum. Benden hiç gitmesin istiyordum.
Birkaç saniye boyunca öylece suratıma bakakaldı ancak daha sonra hiçbir şey söylemeden ayakkabılarını çıkartıp yanıma uzandı.
O, büyük ihtimalle bütün bunları sarhoşluğumdan dolayı yaptığımı ve eğer şu anda bunu kabul etmezse daha da büyük saçmalıklar yapabilecek bir durumda olduğumu düşünüyordu.
Ki yine büyük ihtimalle ikisinde de haklıydı.
Zihnimin içerisi karmakarışıktı ve mantıklı bir düşünce namına tek bir şey bile aklımın süzgeçlerinden geçemiyordu.
Şu anda, sadece duygularıyla hareket eden aptal bir sarhoştan başkası değildim. Öyle ki, ne saçmaladığımı ben bile bilemiyordum.
Kollarımı hızlıca boynuna dolayıp kafamı omzuna gömdüğümde kokusuyla birlikte bastırmaya çalıştığım tüm korkularım teker teker gün yüzüne çıktı ve anlamsız bir şekilde gözlerim dolmaya başlarken kendime engel olamadım.
Elleri saçlarımda dolaşmaya başladıklarına ağzımdan kaçan hıçkırığı duyduğunu biliyordum. Ancak hiçbir şey söylemedi.
Sadece sarıldı ve usulca saçlarımı okşayıp teker teker her bir zerresini öpmeye devam etti.
Bir anda gözlerimin üzerine çöken ağırlıkla birlikte hıçkırıklarımın arasından mırıldanmaya başladığımda belimdeki ellerini sıkılaştırdı.
"Benden hiç gitme istiyorum Jungkook." Diye itiraf ettiğimde keyiften uzak bir şekilde güldü ve, "Seni asla bırakmam güzelim." diyerek karşılık verdi.
"Ama bırakacaksın."
Kalbime tonlar dolusu kırık batmasına sebep olan bu cümleyi söylediğimde karşılık olarak hiçbir cevap vermedi.
Ben bile kendi söylediğimi zar zor duyabildiğim için aldırmadım çünkü muhtemelen hiçbir şey duymamıştı.
Boyun girintisinde, olmak istediğim yerde, onun nefes alış veriş sesleriyle birlikte sızıp kalmadan önce hatırladığım son şeyler; onun beni sakinleştirmek istercesine sırtımı sıvazlayan elleri ve benim defalarca kez onu ne kadar çok sevdiğimi fısıldayıp duruşum olmuştu.
***
Okuduğunuz için teşekkürler~ 💜
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐈𝐃𝐎𝐋 | RoséKook
Fanficİşte biz buyduk. Onun hayatı, benim hayatım buydu. İdol olmak; sevdiğim adam, sadece birkaç metre ötemde canıyla boğuşurken onun yanında olamamaktı. Yanına gidip ellerini ellerimin arasına almak ve kalp atışlarını dinlemek yerine burada, böyle üc...