Herkese merhabalar!
Yine oldukça uzun olmuş olan bir bölümle karşınızdayım. Sanırım bölümlerin uzunlukları arttıkça bu hikayeyi final yapmamın ne kadar doğru bir karar olduğunu farkediyorum.
Yazarken zorlansamda, okulun ilk haftası olduğu için pek fazla fırsat bulamasamda elimden gelenin en iyisini yapmaya çalıştığım ancak tüm bunların sonucunda oldukça içime sinen ve sonunda üzerimde mutlu bir şeyler yazabilmenin rahatlığı olan bir bölüm oldu. Umarım sizde beğenirsiniz.
Bir sonraki bölümde, yani finalde görüşmek üzere.
O zamana kadar kendinize iyi bakın, seviliyorsunuz~ 💕
***
Şafağın ilk ışıkları odaya dolup birbirine karışmış çarşafların üzerinde hafif bir parıltı yayana dek uyanmamıştım.
Gözlerimi açarken bir anda nerede olduğumu hatırlayamadım, yabancı bir oda ve yabancı bir yataktaydım. Yanım boştu.
Kaşlarımın çatılmasına engel olamazken üzerimdeki bol, Jungkook'a ait olan siyah tişörtü düzelttim ve kırış kırış olmuş örtüyü bir kenara ittirerek yatakta doğruldum.
Bakışlarım boş odanın içerisinde gezindi ve sonunda kapısı yarı açık halde olan balkonun üzerinde durdu.
Kapının ardında, vücudu şafağın altın renklerine boyanmış bir silüet balkonun parmaklıklarına yaslanmış, dağların ardından yeni yeni belirmeye başlayan kızıllığı seyrediyordu.
Kendime onu izlemek için belirli bir süre izin verdiğimde aklıma bir önceki gecenin hatıraları doluştu.
Tek düşüncemin o olduğu anlar...
Birbirine dolanmış bedenlerimiz, keskin nefesleri, dudaklarından dökülen adım, altımızdaki serin çarşaflar, üzerimde hareket ederken yaydığı sıcaklık, parmaklarımın sırtında gezinirken yarattığı o güzel his.
Yüzümde oluşan gülümsemeye engel olamadığımda yataktan kalktım ve parmak uçlarımda hareket ederek balkona doğru ilerledim.
Dışardaki hava serindi. Şafak vaktinin getirmiş olduğu bir esinti yarı açık olan balkon kapısından içeri süzülüyordu. Jungkook'un elinde tuttuğu kupadan süzülen buharlar havaya karışıp yok olurlarken bakışlarımı ellerinden ayırıp sırtına doğru çevirdim.
O anda o da geldiğimi fark etmiş olacaktı ki hafifçe yan tarafa doğru baktığında gülümsedi ve hiçbir şey söylemeden geri önüne döndü.
Kahvesinden bir yudum daha alırken balkona çıktım ve yanına giderek dirseklerimi parmaklığa yasladığımda aynı onun gibi bir pozisyon alarak güneşin doğuşunu izlemeye başladım.
"Erken kalkmışsın," deyip elindeki kupayı bana doğru uzattığında gülümsedim ve kupayı alarak hala dumanı tüten kahvesinden bir yudum aldım.
Hemen ardından ben daha ne yaptığını bile anlamadan arkama geçip kollarını belime doladığında beklemediğim bu hareketi karşısında kıkırdamadan edemedim.
Demek ki kahvesini bu yüzden kurban etmişti.
Yüzünü sağ omzumda topladığım saçlarımın arasına gömerken derin bir nefes aldı. "Dün gece, yanında uyurken uzun zamandır, ilk defa gerçektende evimdeymişim gibi hissettim, Chaeyoung."
Bir insanın yanındayken evindeymişsin gibi hissedebilmek, onu evin bilmek...
Bu paha biçilemez bir histi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐈𝐃𝐎𝐋 | RoséKook
Fanficİşte biz buyduk. Onun hayatı, benim hayatım buydu. İdol olmak; sevdiğim adam, sadece birkaç metre ötemde canıyla boğuşurken onun yanında olamamaktı. Yanına gidip ellerini ellerimin arasına almak ve kalp atışlarını dinlemek yerine burada, böyle üc...