Herkese merhabalar. Öncelikle artık sakinlik ve huzur dolu olan bölümleri geride bırakmak üzere olduğumuzu söyleyebilirim.
Ayrıca belirtmek isterim ki; satır arası yorumlarınız beni oldukça motive ediyor ve yeni bölüm yazmak için daha hevesli olmamı sağlıyor. Bu yüzden bu bölüme bolca oy ve yorum istiyorum, ona göre 🙏🏻
Açıkçası benim oldukça beğendiğim bir bölüm oldu. Umarım sizde beğenir ve düşüncelerinizi belirtirsiniz.
Bu arada, okurken medya bölümüne koyduğum şarkıyı dinlemeyi unutmayın. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere 😽
***
Belime sarılmış olan kollar ve ellerimin hemen üzerinde hissettiğim baskıyla birlikte gözlerimi araladığımda yerden tavana kadar uzanan dev camlardan Seul'ün, bizim aksimize çoktan yeni bir güne merhaba dediğini gördüm.
Güneşin gökyüzünde yükselişinden öğle vakitlerinde olduğumuzu anlamak zor olmazken saatin kaç olduğunu düşündüm. Ne kadardır uyuyorduk?
Jungkook'u uyandırmamaya dikkat ederek hafifçe yerimde kıpırdanıp arkamı döndüğümde yüzüme çarpan sıcak nefesiyle birlikte gülümsedim ve daha rahat bir pozisyon alırken olabildiğince az hareket etmeye çalışarak onu izlemeye başladım.
Dün akşama göre çok daha iyi ve toparlanmış gözüküyordu. Duş ve aldığı ilaçlar ona iyi gelmiş olmalıydı.
Alnına düşen, dağınık ve oldukça yumuşacak görünen kahverengi saçları, dolgun elmacık kemikleri ve yüzüyle birebir uyumlu olan kırmızı dudaklarıyla her zamanki gibi oldukça yakışıklı gözüküyordu.
Adeta gökyüzünden düşmüş, uyuyan bir melek gibiydi.
Gerçekten... Onu haketmek için ne yapmıştım bilmiyordum ama Tanrıya onu bana verdiği için her geçen gün şükretmemi sağlayacak birisiydi Jungkook.
Yüzünü biraz hareket ettirip aşağıya, boyun girintime yerleştirirken beni şaşırtarak, "Günaydın," dediğinde nefes alış verişleri yüzünden vücudum karıncalanmıştı.
Ne zaman uyanmıştı?
Belimdeki kollarını daha da sıkılaştırıp beni iyice kendine çekerken, "Jungkook, artık kalkmalıyız, çoktan öğlen olmuş bile." Diye mırıldandığımda cevap vermedi.
Ne ara bu kadar çok uyumuştuk bilmiyordum ancak o, hastalığın verdiği etkiyle; bende uykusuzluğun getirdiği yorgunlukla saatlerce yataktan çıkmamıştık.
Umarım, Lalisa kızlara söyleyecek bir şeyler bulmuşturda en azından nerede olduğumu merak edip endişeye kapılmamışlardır.
"Biraz daha," diyerek söylendiğinde saçlarını karıştırdım ve kendime engel olamayarak sırıtmaya başladım."Ne kadar uykucu bir çocuk oldun sen böyle."
Birden bire kollarını belimden çektiğinde ve doğrulduğunda bu kadar çabuk hareket edeceğini beklememiştim ancak o yataktan kalkmak yerine üzerime çıktığında şaşkınlıkla büyüyen gözlerime engel olamadım.
"Gitmeni istemiyorum," dedikten sonra alnıma düşen bir tutam saçı kulağımın arkasına iteledi ve alnımdan başlayarak yüzümün her bir yanına ufak öpücüklerini kondurmaya başladı.
En sonunda ise dudaklarımı dudakları ile örttüğünde öpüşünde gülümsedim ve bende ona karşılık verdim.
Nefes nefese kalıp ayrıldığımızda, "Keşke hep yanımda kalsan," diye fısıldarken bende çoktan ensesine çıkmış olan ellerimle saçlarıyla oynamaya başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐈𝐃𝐎𝐋 | RoséKook
Fanficİşte biz buyduk. Onun hayatı, benim hayatım buydu. İdol olmak; sevdiğim adam, sadece birkaç metre ötemde canıyla boğuşurken onun yanında olamamaktı. Yanına gidip ellerini ellerimin arasına almak ve kalp atışlarını dinlemek yerine burada, böyle üc...