***
Gece klübünün gürültülü havası git gide başımı daha da çok ağrıtmaya devam ederken bakışlarımı etrafta gezdirerek yaklaşık beş dakika önce tuvalete gideceğini söyleyerek ortadan kaybolan Jimin'i aramaya başladım.
Gelişinin ertesi günü eğlenmek ve biraz kafa dağıtmak için oldukça lüks bir gece klübüne gelmiştik ancak gece boyunca beyefendi benimle takılmak yerine pistteki güzel kızlara sırnaşıp durmuştu.
Erkeklerin hepsi aynıydı işte. Aptal ve bir o kadarda aptal.
Oflayarak yerimde kıpırdanmaya başladığımda başımı ovuşturmaya ve masada duran tepsinin içindeki bardakları seyretmeye başladım.
Hadi ama Jiminie. Daha önümde içecek olduğumuz 13 bardak tekila dururken dakikalarca seni beklemek zorunda mıydım ben?
Hafiften başım dönmeye başlarken ani bir şekilde daha fazla onu bekleyemeyeceğime karar verdim ve bir bardak daha alıp dikledim.
Zaten yeterince berbat bir şekilde sarhoş olduğumu hissedebiliyordum. O yüzden ha bir bardak eksik ha fazla bir şey farketmezdi herhalde.
Ben önümdeki bardakları birer birer bitirmeye devam ederken bu gürültüde nasıl dikkatimi çektiğine anlam veremediğim bir telefon melodisi duyduğumda elimdeki boş bardağı tepsiye bıraktım ve Jimin'in masada bıraktığı telefonunu alarak arayan kişiye baktım.
'Jungkookie' arıyordu.
Bir saniye bile düşünmeden aramayı yanıtlayıp kulağıma götürdüğümde nereden çıktığını anlamadığım bir hıçkırıkla karşı karşıya kalmıştım.
"Jimin?"
Uzun zaman sonra ilk defa o büyüleyici sesi kulaklarıma doluştuğunda sırıttım ve hıçkırmaya devam ederken, "Ben Jimin değilim." Diye mırıldandım.
Muhtemelen şu anda böyle konuşmamı oldukça aptalca buluyordu ancak umrumda bile değildi.
Madem elime böyle bir fırsat geçmişti, o zaman bu gece ben konuşacaktım o ise beni dinleyecekti.
"Chaeyoung," Diyerek şok içinde mırıldandığında kendime engel olamayarak bir kahkaha patlattım ve klübün içerisinde ilerleyerek daha az gürültülü olan bir yere geçtim.
"Buyrun benim," Dediğimde hiçbir cevap veremeyince kıkırdadım ve, "Siz kimi bekliyordunuz?" Diyerek yanıtladım onu.
"Nerdesiniz siz? Sarhoş musun sen?"
Soruları karşısında küçük bir daha kahkaha attığımda karşılık olarak sadece derin bir nefes aldığını duydum.
Ah, onu gerçektende çok ama çok fazla özlemiştim ancak herneyse, şimdilik konumuz bu değildi.
"İstediğimiz sorudan başlayabiliyor muyuz hocam?"
Bu utanç verici cümleme rağmen yeni bir kahkaha patlattığımda birkaç saniye boyunca cevap vermedi ancak daha sonra, "Telefonu Jimin'e verir misin Chaeyoung," Diyerek yeniden tüm sinirlerimi bozmayı başardı.
Tanrı aşkına... Zaten aylar sonra ilk defa konuşuyorduk onda da benimle konuşmak yerine Jimin'i isteyip duruyordu.
Derdi neydi bu çocuğun?
Cevap vermeden önce hıçkırıklarım ve kahkahalarım arasında, "Jimin telefona gelemez." Dedikten sonra hiç tereddüt etmeden ekledim, "Neden benimle konuşmuyorsun?"
Bu yaptıklarım yüzünden muhtemelen yarın sabah büyük bir pişmanlıkla uyanacaktım ama eh, dediğim gibi şimdilik hiçbir şey umrumda değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐈𝐃𝐎𝐋 | RoséKook
Fanficİşte biz buyduk. Onun hayatı, benim hayatım buydu. İdol olmak; sevdiğim adam, sadece birkaç metre ötemde canıyla boğuşurken onun yanında olamamaktı. Yanına gidip ellerini ellerimin arasına almak ve kalp atışlarını dinlemek yerine burada, böyle üc...