Jeon Jungkook - Nothing Like Us
Tam 1970 kelime. Bu zamana kadar yazdığım en uzun bölüm bu oldu sanırım. Umarım beğeneceğiniz, zamanınızı aldığıma değecek bir bölüm olmuştur.
Herkese keyifli okumalar.
***
Jungkook'un hemen ardından bende aramızda belli bir mesafe bırakarak koltuğun yan tarafına geçtiğimde bağlı olan kollarımı çözerek parmaklarımı birbirine kenetledim.
Bakışlarım istemsizce yüzüne doğru kaydıklarında dikkatimi çeken ilk şey, henüz alışamadığım kızıllarının altında eğreti bir şekilde kendini gösteren, oluşmasının üzerinden çok fazla zaman geçmediğini belli eden sağ kaşındaki açık bir yara olmuştu.
Biriyle kavga mı etmişti?
O anda, aksi gibi ona baktığımı farkedince bana doğru döndü ve hiç tereddüt etmeden kahvelerini endişeli bakışlarımla buluşturdu.
Bu hareketi karşısında şaşkınlığımı gizlemeye çalışarak anında önüme döndüğümde derin bir nefes aldım ve bakışlarımı dizlerime dikerek kendimi sakinleştirmeye çalıştım.
Gergindim. Endişeliydim. Ona baktığım her an, bastırmaya çalıştığım tüm hislerimin yeniden alev alev yanmaya başladığını hissetmek, mideme kramplar girmesine sebep oluyordu.
Her zaman olduğu gibi, kendimi yine ona doğru çekilmekten alıkoyamıyordum.
Ne konuşacağımızı, ne söyleyeceğimi bilemez bir halde öylece yanında oturmaya devam ederken ellerimi birbirine sürterek sakinleşmeye çalıştım ve bakışlarımı parmaklarımda sabitledim.
Tanrım... Ne yaparsam yapayım asla ellerimin titremesini durduramıyordum. Zihnimin içinde dolanıp duran düşünceler bir türlü susmak bilmiyorlardı.
Yenilmişliklerim her geçen saniye daha da artıyordu ancak buna rağmen içimdeki o aptal kırgınlığı bir türlü atlamıyordum işte.
Yinede, her şeye rağmen sakin olmak zorundaydım. Ben yeterince konuşmuştum ve şimdi konuşma sırası ona geçmişken kontrolümü kaybedemezdim.
Ancak o benim düşüncelerimin aksine, konuşmak yerine birden bire hiç beklemediğim bir şey yaparak elini gerginlikle oynadığım parmaklarımın üzerine getirdiğinde ilk önce irkilsemde daha sonra bir saniye bile beklemeden geri çekildim.
Bakışlarım şaşkınlıkla aralanırken ne yapmaya çalıştığını anlamayı denedim ancak o sessizliğini korumaya devam ederek bu hareketim üzerine tepkisiz kaldı.
Garip bir sessizlik içinde geçen birkaç dakikanın ardında nihayet konuşmaya karar verdiğinde, "Chaeyoung," Diyerek mırıldandı ve bana doğru biraz daha yaklaşarak bakışlarını yüzümde sabitledi. "Neden söylemedin?"
Hiç beklemediğim bu soru karşısında öfkeyle dolup taşan duygularım bir anda sessizliğe gömülürlerken yutkundum.
Halsizleştim. Kalbimin sıkışmasının geçmesini, zihnimin yüzeyine süzülen geçmişin kirli anılarının kaybolmasını bekledim.
Sonunda, "Yapamazdım." Diye fısıldadığımda dirseğimi tutarak ona doğru dönmemi sağladı ve yorgun çıkan sesiyle ekledi, "Ama neden? Neden bana söylemedin Chaeyoung? Birlikte bir çaresini bulabilirdik."
Hayır, bulamazdık. Bu bizi daha da çok yıpratmaktan başka hiçbir işe yaramazdı. Daha çok yaralanır, daha çok acı çekerdik.
Buna daha farklı bir şekilde nasıl cevap verebilirdim bilemiyordum ancak, öyle ya da böyle, biz bitmiştik işte. Bir şekilde tükenmiş, iki cephesininde de savaştığımız bir savaşı ta en başından kaybetmiştik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐈𝐃𝐎𝐋 | RoséKook
Fanficİşte biz buyduk. Onun hayatı, benim hayatım buydu. İdol olmak; sevdiğim adam, sadece birkaç metre ötemde canıyla boğuşurken onun yanında olamamaktı. Yanına gidip ellerini ellerimin arasına almak ve kalp atışlarını dinlemek yerine burada, böyle üc...